Bakırhan'dan Hakan Fidan'ın sözlerine tepki: Türk, Kürt, Arap kardeş diyorlar; Kürt yetim kardeş mi?
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, "YPG Suriye'de oyunbozanlık yapıyor. Sisteme entegre olmuyor ve olumlu havayı bozuyor" diyen Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Suriye ve DSG ile ilgili son açıklamalarına ilişkin olarak, "Hakan Fidan da gözlerini kapattığında her yeri gece sanıyor, gözlerini kapattığında Kürtlerin yok olduğunu sanıyor. ’Kürtler ve hakları yok’ deyince sanki yok oluyormuş gibi davranıyor. Ama Hakan Bey yanılıyor. Umarız tez vakitte gözlerini açar, hakikati görür ve çözüme hizmet eden bir dil kullanır" yorumunu yaptı.

Kürt sorununun çözümü amacıyla başlatılan süreç, farklı boyutlarıyla gündemdeki yerini koruyor. Bir yandan Meclis’te kurulan 'Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu' çalışmalarına devam ederken Suriye’deki bağlantılı gelişmeler de taraflarca yakından takip ediliyor. Tükiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Suriye ve DSG ile ilgili son açıklamaları, DEM Parti’de soru işaretlerine yol açtı.
T24’ten Ceren Bayar, süreçte gelinen aşamayı, Meclis’teki ve Suriye’deki son durumu DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’la konuştu.
Ceren Bayar’ın DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile gerçekleştirdiği röportaj şöyle:
"SÜRECE DESTEK YÜZDE 75 CİVARINDA"
22 Ekim’den bu yana devam eden sürecin geldiği aşamayı nasıl değerlendirirsiniz?
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde 11 Temmuz’da silahların yakılma töreniyle birlikte bambaşka bir evreye geçtik. Bu evrede artık sorumluluk her zamankinden daha fazla siyaset kurumunun üzerinde.
11 Temmuz’la birlikte sürece destek yüzde 75 civarına çıktı. Ekimden bu yana sürekli artan bir destek var. İnanın her doğru söz, her doğru tutum, her doğru kişi sürece desteğin artmasına büyük katkı sağlıyor.
"Siyasetin ve medyanın dili toplumu etkiliyor"
Bu gerçekle birlikte, süreç ilerledikçe enfekte olma riski başta olmak üzere her türlü risk ve tehdidi gözeterek hareket edilmesi, siyasi dilin buna göre kurulması gerekiyor. Siyasetin ve medyanın dili bir yerden sonra toplumu doğrudan etkiliyor. Emin olun, bizler, her birimiz yaptığımız açıklamalara bakarak ’Yeni dönemin diline uygun mu değil mi?’ diye kendimize soruyoruz. Dil konusu bu kadar önemli bir konudur bizler açısından.
"Ön açacak bazı düzenlemeler yapılabilirdi; henüz geç değil"
Sürecin geldiği aşamada hukukun temel zemin olduğunu ifade edebiliriz. Herkesin gözünü kulağını verdiği alan burası. Ön açacak temel bazı düzenlemeler çoktan yapılabilirdi, yapılmadı. Fakat henüz geç değil.
"Toplum ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ demez mi?"
İkincisi, medyada halen çözüm dili değil rövanşist, negatif ve muhatapları değersizleştiren bir dil kullanılıyor. Kutuplaştırma döneminin kanaat teknikerleri şimdi de buyurgan, negatif bir dille süreci ekranlarda tartışıyor. Toplum ‘Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu’ demez mi? Aynı ağızdan hem barış hem de çatışma dili çıkıyor. Dün barışa karşı olan ve bugün de zıddını savunan ekran yüzleri aynı. Bunların karşılığı yok, bunlar barışı inşa edemez. Kutuplaştırıcı kanaat teknikerleri yerine çözüme ve demokrasiye inanan, toplumun güvendiği yeni yüzlere ihtiyaç var.
"KOMİSYON ÇALIŞMALARI: BAŞLANGIÇ HAYIRLI OLDU, SONU DA HAYIRLI OLACAK İNŞALLAH"
'Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun üç toplantısı geride kaldı. Komisyonun çalışmalarına dair değerlendirmeleriniz neler olur?
Meclis’te kurulan komisyonun tarihi önemde olduğunu düşünüyoruz. Toplumun büyük çoğunluğu komisyondaki milletvekilleri üzerinden temsil ediliyor. Yüz yıl sonra bir araştırmacı bugünleri incelediğinde bu komisyonu ve çalışmalarını özel olarak ele alacaktır.
Komisyonun ilk üç toplantısında ortaya çıkan görüş çeşitliliği, gerekli konularda oydaşma sağlanması, kaba-muhalefetçilik ile iktidarcılık oyunlarına tevessül edilmemesi bugüne kadarki olumlu gelişmelerdi. Başlangıç hayırlı oldu. Sonu da hayırlı olacak inşallah.
Komisyon Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş’un açılış konuşmasındaki kapsayıcı dili ve farklılıkları zenginlik olarak gören yaklaşımı değerlidir. Bu perspektif, komisyonun ruhunu belirleyen önemli bir çıkış noktası olmuştur. İlk toplantılarda görülen yapıcı tartışma ortamı, çeşitli görüşlerin saygıyla dinlenmesi ve dar reflekslerden uzak durulması umut verici.
"Demokratik dönüşüm ve Kürt sorununun çözümü yalnızca komisyonun omuzlarına yüklenemez"
Ancak Türkiye’nin demokratik dönüşümü ve Kürt sorununun kalıcı çözümü yalnızca bu komisyonun omuzlarına yüklenemez. Komisyonun asıl değeri, toplumsal barışı pekiştirecek, farklılıkları kaynaştıracak ve demokratik kültürü derinleştirecek politikaların üretilmesinde yatmaktadır. Bu bağlamda komisyon çalışmaları toplumda da eş zamanlı gelişmelere vesile olabilmeli diye düşünüyorum. Çünkü komisyon aynı zamanda bir inşa sürecidir. Mesela biz komisyonda demokratikleşme, çözümü tartışırken Cizre’de bir cenazenin gömülmesinin engellenmesi, cenazeye şiddet uygulanması, vekillerimizin şiddete maruz kalmasının açıklaması olamaz. O anlamda komisyon bu sürecin hassas bir aşamasıdır, çalışmalarına ve gündemine layık şekilde bir toplumsal hassasiyet gözetmek gerekiyor.
Komisyon fikir kulübüne dönüşmemeli Bu süreçte komisyon asla bir fikir kulübüne dönüşmemelidir. Somut sonuçlar üreten dinamik bir yapıya dönüşmesi kritik önemde. Türkiye’nin tüm renkleri, inançları ve kimlikleri bu topraklarda kardeşçe yaşamanın formülünü yıllardır arıyor. Herkes yıllardır bu meseleye dair heybesinde ne varsa boşalttı. Artık teşhis değil tatbik zamanı. 85 milyonun tamamını kucaklayan, kimseyi ötekileştirmeyen, herkesi eşit vatandaş olarak gören bir çözüm inşa etme vakti geldi. Bu tarihi fırsat kaçırılamaz.
"HAKAN FİDAN GÖZLERİNİ KAPATTIĞINDA KÜRTLERİN YOK OLDUĞUNU SANIYOR"
Suriye’nin genelinde ve Kuzey Doğu Suriye’de(Rojava) sıcak gelişmeler yaşanıyor. Son olarak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Suriyeli mevkidaşının da aralarında bulunduğu Suriye yönetiminden üst düzey bir heyetle bir araya geldi. Görüşmeden sonra yaptığı açıklamada da "YPG oyunbozan rolünde, sisteme entegre olmuyor, olumlu havayı bozuyor" dedi. Suriye’deki gelişmeleri ve Hakan Fidan’ın bu sözlerini nasıl değerlendirirsiniz?
Suriye Orta Doğu’nun hem etnik hem dinsel hem jeopolitik açıdan en önemli ülkelerinden biridir. Binlerce yıllık bir medeniyetin var olduğu topraklardır. Bu yönüyle Suriye’nin geleceği sadece bölgesel güç ve küresel hesapları etkilemeyecek, aynı zamanda bu topraklarda bir arada yaşamın imkânlarını da test edecek.
Esad rejimi tekçi, Baasçı ideolojisiyle Suriye halklarına büyük acılar yaşattı. Ama Esad rejimi devrildikten sonra hâlâ tekçi, etno-dinsel ideolojiyle hareket ediliyorsa buna ‘yeni bir dönem’ veya ‘yeni bir rejim’ denmez. Bu, eski rejimin aynı zihniyetin farklı kılıfta devamıdır.
Gündüz ortası gözlerini kapatan her yeri gece sanırmış. Oysa sadece ona gecedir, çünkü dışarısı apaydınlıktır, gündüzdür. Hakan Fidan da gözlerini kapattığında her yeri gece sanıyor, gözlerini kapattığında Kürtlerin yok olduğunu sanıyor. ’Kürtler ve hakları yok’ deyince sanki yok oluyormuş gibi davranıyor. Ama Hakan Bey yanılıyor. Umarız tez vakitte gözlerini açar, hakikati görür ve çözüme hizmet eden bir dil kullanır.
“Geçici yönetim kendisine isim koymamışken ‘Arap Cumhuriyeti’ adını koyanlara Kürt halkı nasıl güvensin?”
Bakın, Esad rejimi devrildi. Hemen ardından geçici yönetim bile ülkenin adına dair net tanım söylemiyorken, Türkiye Dışişleri Bakanı’nın “Suriye Arap Cumhuriyeti” adını koyarak tekçilik dayatması hangi kitapta yazar? Biz soruyoruz. Rojava’daki Kürt ne yapsın? Daha geçici yönetim kendisine isim koymamışken Arap Cumhuriyeti adını koyanlara Kürt halkı nasıl güvensin? Tek motivasyonu Kürtlerin kazanımlarını sıfırlamak olan bu akla bu halk nasıl inansın?
“‘Türk, Kürt, Arap kardeş’ diyorlar; Kürt yetim kardeş mi?”
Kamışlı’ya tekçi-mezhepçi mercekten bakan göz Diyarbakır’ı da bulanık görür. Bu halk hakkını-hukukunu almadan kılıca kafasını mı uzatsın? Yüz yıl daha Esad rejimi altındaki gibi kimliksiz, güvencesiz ve isimsiz mi yaşasın? Koskoca Orta Doğu’da Türk, Arap, Fars kim yaşıyorsa kimliği tanınıyorken Kürt hakkını istediğinde neden celallendiriliyor? ‘Türk, Kürt, Arap kardeş’ diyorlar. Kürt yetim kardeş mi?
“Kürtlerin Şam’la her yakınlaşmasına engel olunuyor”
Vicdanı temiz ve hür olan herhangi bir vatandaşımız için bu sorular da cevapları da açık. Bugüne kadar Kuzeydoğu Suriye Yönetimi’nden Türkiye aleyhine tek açıklama gelmemiş. Her fırsatta Türkiye ile iyi ilişkiler istediklerini söylüyorlar. O bölgeden Türkiye’ye tek bir çakıl taşı atılmamış. Kaç yıldır sınır kapıları kapalı, ambargo var ama buna rağmen Türkiye’ye karşı tek bir kötü duygu yok. Dahası, Suriye’deki Kürtler ‘çözümü Şam’da görüyoruz’ diyor. ‘Demokratik bir entegrasyondan yanayız’ diyorlar. Dünyada yüzlerce yerde denenen çözüm formülleri burası için de rahatlıkla geçiyor. Fakat Kürtlerin Şam’la her yakınlaşmasına engel olunuyor. Merak ediyorum, bugün Kuzeydoğu Suriye Yönetimi ile Şam hükümeti kendi arasında anlaşsa, Türkiye buna engel mi olacak? Neden peki?
“BİLDİĞİM KADARIYLA HAKAN BEY SURİYE’NİN KABİNESİNDE DEĞİL”
Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın tutumu nasıl bir etki yaratıyor?
Bildiğim kadarıyla Hakan Bey, Suriye’nin kabinesinde değil. Fakat tüm mesaisi, sabah akşam Suriye ve oradaki Kürtlerin olası bir kazanımı üzerine. Dünya bunu görüyor. Bu çok üzücü bir durum.
“Kürtler Suriye’de çözümü Şam’da, Türkiye’de ise çözümü Ankara’da arıyor”
Hakan Bey de çok iyi biliyor; bu halk herkesten önce Türkiye’de yaşayan milyonların dostudur. Kimsenin şüphesi olmasın. Kürtler Suriye’de çözümü Şam’da, Türkiye’de ise çözümü Ankara’da arıyor. Biz Ankara çözümünden yanayız. Her gündemi, her konuyu güvenlikçi bir perspektiften görmek, sürekli buyurgan bir tonda, sürekli çözümü zorlayan bir davranışta durmak doğru değil. Diplomasi, her haritaya baktığında yeni cepheler görmek değildir, her şeyden önce çözüm üretme kapasitesidir. Mesela sormak lazım; Suriye’de bir tarafa nefret duyarak diğer tarafa ise büyük aşk besleyerek bir hakemlik veya diplomasi yapılabilir mi? Cevabını saygıdeğer kamuoyuna bırakıyorum.
“Kürtlere karşı bu tutum Şam’da kabri bulunan Selahattin Eyyubi’nin kemiklerini sızlatır”
Kuzeydoğu Suriye yönetimi ve halkına karşı her mikrofon gördüğünde tehdit diline sarılmak kimseye bir şey kazandırmaz. Kimse buradaki kişisel ikbal hesaplarını, yüz yıllık ortak tarihe gölge düşürecek şekilde yapmasın. Kürtlere karşı bu tutum Şam’da kabri bulunan Selahattin Eyyubi’nin kemiklerini sızlatır. Selahattin Eyyubi ötekinin olmadığı bir düzen arayışındaydı. Hakan Bey’e ötekinin olmadığı bir Suriye’ye katkı sunmasını öneriyoruz. Türkiye’de 22 Ekim’den sonrası yaşanıyorken, Suriye’deki Kürtlere 22 Ekim öncesinde kalan bir akılla yaklaşmak doğru değildir.
Süreç kapsamında önümüzdeki döneme dair DEM Parti olarak planlamalarınız neler?
Halk buluşmalarımız devam ediyor. Bundan sonraki aylarda bugüne kadar temas etme hususunda eksiklik yaşadığımız kesimlerle buluşacağız. Milliyetçilerin de ulusalcıların da İslamcıların da kapısını çalacağız. Bugüne kadar DEM Parti gerçekliğiyle karşılaşmamış; televizyonlardaki kara propaganda üzerinden DEM Parti’yle ilgili kanaat geliştirmiş kesimlerle buluşarak demokrasinin, barışın önemini anlatacağız. Ayrıca toplumun farklı kesimleriyle spesifik buluşmalar gerçekleştireceğiz. Aydınlar, yazarlar, sanatçılar, sporcular, tiyatrocular, sinema emekçileri ve daha birçok kesimle ilgili çalışmalar yapacağız.