Beyaz Saray Sözcüsü Leavitt'ten "Annen Seçti" Yanıtına Açıklama: Solcu Aktivisit
Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, Trump-Putin görüşmesinin olası yeri Budapeşte hakkında yöneltilen bir soruya “Annen seçti” yanıtını verdi. Tepkilerin ardından Leavitt, muhabiri “Trump’a saldıran solcu aktivist” olarak nitelendirdi.

ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yapılması planlanan Budapeşte görüşmesi henüz netlik kazanmamışken, Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt’in açıklaması Washington’da gündem yarattı.
Leavitt, Beyaz Saray’daki basın toplantısında, Huffington Post muhabiri S.V. Date’in “Budapeşte’yi kim seçti?” sorusuna beklenmedik bir şekilde, “Annen seçti.” yanıtını verdi.
Bu ifadelerin ardından salonda kısa süreli bir sessizlik yaşanırken, Leavitt daha sonra sosyal medya platformu X (eski Twitter) üzerinden yazılı bir açıklama yaparak muhabiri hedef aldı.
Açıklamasında Date’i, “uzun süredir Trump’a saldıran, Demokrat söylemleri tekrarlayan solcu bir aktivist” olarak nitelendiren Leavitt, “Gerçek muhabir gibi davranan aktivistler mesleğe zarar veriyor.” ifadelerini kullandı.
Olay, ABD basınında “Beyaz Saray’daki diplomatik dilin sınırlarını zorlayan çıkış” olarak yorumlandı. Leavitt’in bu tepkisinin, Trump yönetiminin basınla gergin ilişkilerinin yeniden gündeme gelmesine neden olduğu belirtiliyor.
Huffington Post’un 17 Ekim tarihli haberine göre muhabir Date, Trump’ın Ukrayna konulu görüşme için Budapeşte’yi seçmesinin sembolik anlam taşıdığını yazmış, 1994 tarihli Budapeşte Memorandumu’na atıfta bulunarak, “Bu kenti kim seçti?” sorusunu yöneltmişti. Leavitt’in yanıtı, bu sembolizmin ötesinde kişisel bir polemik haline dönüştü.
“Trump Kültürü”: Diplomasi mi, Şov mu?
Donald Trump dönemi, sadece politikalarıyla değil, iletişim tarzıyla da Amerikan siyasetinde derin bir kırılma yarattı.
Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt’in “Annen seçti” yanıtı, bu kültürün tipik bir yansıması: sert, kişisel, alaycı ve sınır tanımaz.
Trump yönetimiyle birlikte ABD’de resmî açıklamalar, sık sık politik argümandan çok sosyal medya mizahına benzedi.
Bu yaklaşım, Trump’ın tabanında “doğrudan ve halktan biri” imajını güçlendirirken, kurum kültürüne ve diplomatik dile ciddi zararlar verdi.
2017-2021 döneminde Beyaz Saray brifinglerinin sayısının dramatik biçimde azalması, birçok gazetecinin dışlanması ve “yalan haber” (fake news) suçlamalarının sıklaşması, basınla yürütülen diyaloğu neredeyse çatışma zeminine taşıdı.
Leavitt’in sözleri, Trump’ın ikinci döneminde bu tarzın yalnızca devam etmediğini, artık resmî söylemin bir parçasına dönüştüğünü gösteriyor.
Bugün Washington’da birçok gözlemci, “Trump sonrası diplomasi”nin artık sadece dış politikayı değil, ifade biçimini de yeniden inşa etmek zorunda kalacağını vurguluyor.