Miroğlu'ndan kritik 'Rojava' uyarısı: 'Aman ha!'
Siyasetçi ve yazar Orhan Miroğlu, siyasi iklimdeki ani değişime dikkat çekerek Rojava’ya yönelik olası bir askeri operasyonun küresel bir boyut kazanacağı ve “İsrail'i sürecin bir parçası yapacağı” uyarısında bulundu. Miroğlu, "Aman ha!" diyerek endişelerini dile getirdi.

AK Partili siyasetçi ve yazar Orhan Miroğlu, X (eski adıyla Twitter) hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlarda, Kürt meselesi, barış süreci ve Suriye'deki olası gelişmelerle ilgili endişelerini ve uyarılarını paylaştı.
Siyasi iklimdeki ani değişime dikkat çeken Miroğlu, kamuoyu desteğinin %70'leri bulduğu bir dönemde askeri müdahalelerin yeniden gündeme gelmesinden üzüntü duyduğunu belirtti.
Miroğlu, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Rojava konusundaki tutumunu ve adem-i merkeziyetçilik talebinin neden farklı yorumlandığını sorgulayarak, "Öcalan muhataplarıyla yaptığı görüşmelerde Rojava’nın kırmızı çizgisi olduğunu söylememiş mi?" dedi.
Olası bir askeri çatışmanın sadece yerel kalmayacağını, küresel bir boyut kazanacağını ve bölgeye yeni bir aktör olarak İsrail'i dahil edeceğini belirten Miroğlu, "Askeri çözüm arayışları yeniden gündeme gelirse, İsrail bu sürecin bir parçası olacak ve bunun önüne geçmek mümkün olmayacak!" uyarısında bulundu.
Rojava’ya ve Demokratik Suriye Güçleri’ne yönelik olası operasyona yönelik çekincelerini dile getiren Miroğlu, “Suriye ve Türkiye’nin askeri işbirliği yaparak SDG’yi (DSG) tasfiye etmeyi amaçlayan bir askeri operasyonun sonuçlarını şahsen ne düşünmek ne hayal etmek istiyorum!” dedi.
"Siyasi iklim bir anda değişti!"
Miroğlu'nun X hesabından yaptığı paylaşımın tamamı şöyle:
“Kürtler Hakkari ve Diyarbakır’da Sayın Bahçeli’yi misafir edecekleri günü beklerken siyasi iklim bir anda değişti!
Şaşırmıyoruz elbette, bu iklime ise sürece en çok karşı çıkanlar seviniyor, destekleyenler ise üzülüyor!
Sürece kamuoyu desteği bütün engellemelere rağmen %70’leri bulmuşken; askeri müdahalelerin gündeme gelmiş olmasına üzülmemek elde değil!
Öcalan muhataplarıyla yaptığı görüşmelerde Rojava’nın kırmızı çizgisi olduğunu söylememiş mi, ya da söylemiş de, muhatapları kervan yolda düzülür deyip geçmişler mi, nedir?
Ademi merkeziyetçilik talebi, Kürtler sözkonusu olduğunda neden bağımsızlık anlamına geliyor?
Meclis’te ve komisyon huzurunda eski bir meclis başkanı ve başbakan tarafından dile gelen bir talep, Suriye’de nasıl bağımsızlık talebi anlamına geliyor!
Şara yönetimine Türkiye’nin sunabileceği ve örnek almasını isteyeceği model demokrasiden ve ademi merkeziyetçi modelden başka nedir?
‘Kürt anasını görmesin’ diyorsanız, iyi de bu çağda, bu zamanda nereye kadar?
Yok Kürt anasını görsün ama bu Öcalan ve PKK’yla olmasın diyorsanız, o halde İmralı’nın kapısını on yılda bir çalmak neden?
Meselenin basit bir silah bırakma olmadığını PKK’nin geçmişine karşılık bir gelecek talep ettiğini devlet bilmiyorsa kim bilecek?
“Derin bir üzüntü duyuyoruz”
Elbette üzülüyoruz, hiç bir şekilde yerelle sınırlı kalmayacak, anında küresel bir boyut kazanacak olan askeri bir çatışmanın yereldeki herkese kaybettireceğini ve bölgeyi baştan başa etkileyerek, bin bir çaba ve emekle yaratılmış bir çok şeyin buharlaşıp yok olacağını görüyor ve derin bir üzüntü duyuyoruz!
1984 Eruh Şemdinli baskını Kürt meselesinin son elli yılını belirleyen bir milat oldu!
Bu tarih elbette devlet ve PKK arasında yaşanan bir tarihten ibaret değil, bölgeyi, bölge halklarını, ama en çok da Kürt- Türk ilişkilerini, Türkiye’nin başta ABD olmak üzere Batı’yla ve Asya’yla ilişkilerini etkileyen bir tarih!
İsrail’in bu tarih içinde oynadığı misyonun gündeme bile geldiğini hiç hatırlamıyorum, çünkü yoktu!
“İsrail bu sürecin bir parçası olacak”
Ama askeri çözüm arayışları yeniden gündeme gelirse, İsrail bu sürecin bir parçası olacak ve bunun önüne geçmek mümkün olmayacak!
Gazze’de durdurulamayan İsrail, Kürtlerle yeniden çatışarak Suriye’de nasıl durdurulacak?!
Suriye ve Türkiye’nin askeri işbirliği yaparak SDG’yi tasfiye etmeyi amaçlayan bir askeri operasyonun sonuçlarını şahsen ne düşünmek ne hayal etmek istiyorum!
Kürt meselesi; ilk cümlesi, bir türlü kurulamayan ve kurulamadığı için başlanılamayan iddialı ama henüz yazılmayı bekleyen bir romandan farksız!
Ne yazarsanız yazın eğer bu meselenin tarihi, siyasi ve insani hafızasından gelmişseniz ve tanıklığınız; siyasi istikbal ve iktidar hesaplarına, Erbil, Diyarbakır ve İstanbul’daki şantiyelerinize, banka mevduat hesaplarınıza değil, yaşadıklarınıza ve vicdanınıza bağlı bir tanıklıksa, sizi ilk cümlelerin hiç biri memnun etmeyecek, bir şeylerin eksik kaldığını açıkça fark ettiğiniz cümlelerle baş başa kalacaksınız!
Kürt meselesini yüzyıl boyunca tarif edemediği için, çözümün ne olabileceğine karar verememiş bir devletin tedirginliğini, korkularını, endişelerini geride bırakması elbette kolay olmuyor, olmayacağını görüyoruz.
Tarih beklemez ama o bir çok şeyi değiştirerek ve her defasında aynı suya iki kere girilemeyeceğini göstererek yoluna devam eder.
“PKK, inkarın neticesi ve sonucudur”
Daha kuruluşta inkar etmek yerine tanıma ve tanımanın kabulü olabilseydi yüzyılın sonunda bugün konuştuğumuz meselelerin hiç birini konuşmayacaktık.
PKK, inkarın neticesi ve sonucudur.
Şimdi, kendini feshetmiş ve silahları yakmışken Suriye’de başlayacak askeri bir çatışma veya müdahale, demokratik şansı kullanma imkanlarını bir anda yok edebilir!
Bazı masa başı yorumcularının iddia ettiği gibi Suriye Dosyası ayrı, Türkiye’deki süreç ayrı değildir.
Yeni bir çatışma süreci elli milyon Kürd’ün içinde bulundukları devletlere karşı umutlarını, bir arada yaşama iradesini yavaş yavaş tüketerek, geride herkesin başının çaresine baktığı ve her şeyi mübah gördüğü bir zamana bırakabilir!
Aman ha!”