Sırrı Sakık: Barışın yolu Mazlum Abdi'nin Türkiye'ye gelmesinden geçiyor

Sırrı Sakık: Barışın yolu Mazlum Abdi'nin Türkiye'ye gelmesinden geçiyor
DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, Rûdaw TV'de yaptığı açıklamada, Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat çağrısına değindi. Öcalan'ın silah bırakma ve demokrasi paradigması önerisine PKK ve KCK'nın destek verdiğini, Temmuz'da Süleymaniye'de sembolik silah yakma etkinliğine katıldığını belirterek, Kürtlerin "silah istemiyoruz" mesajı verdiğini ancak devletin beklenen adımları atmadığını söyledi.
Türkiye'nin Şam'la normalleşme çabalarını eleştiren Sakık, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'a Meclis'te Rojava'daki akrabalarına atıfla "Şam yerine Kamişlo'ya gidilmeli, Mazlum Abdi ile görüşülmeli" dediğini hatırlattı. Rojava Kürtlerinin savaş değil iyi komşuluk istediğini vurguladı.
Kürt sorununun çözümü için Ankara'nın Şam değil Kamişlo ile doğrudan diyalog kurması gerektiğini savunan Sakık, DEM Parti'nin Ankara ile Kamişlo arasında arabuluculuk yapabileceği sorusuna "Biz hazırız" yanıtını verdi.
Sakık, Türkiye'de Kürtlere ve sembollerine yönelik hoşgörüsüzlüğü de eleştirdi. Mesud Barzani'nin Şırnak ziyareti ve Kürdistan Bayrağı'na tepkileri "düşmanlık" olarak nitelendirerek, bayrakların dünyanın her yerinde dalgalandığını ancak Kürtler söz konusu olunca tepki çektiğini belirtti. Barış için mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı.
 Röportajın tamamı şöyle:
Hükümetin çözüm projesi hangi aşamada? Halk merak ediyor, Kürtlerin bu süreçteki rolü ne olacak?
Bu sürecin yaklaşık 14-15 ayından beri devam ediyor. 27 Şubat'ta Sayın Öcalan bir manifesto sundu. "Silahları bırakalım, paradigmamızı demokrasi üzerine inşa edelim" dedi. KCK ve PKK'den kendilerini feshetmelerini istedi; silahın bugünün dünyasında bir yöntem olmadığı vurgulandı. O gün PKK cephesinden birkaç büyük adım atıldı. KCK ve PKK toplantılarının ardından "Biz de silahsızlanmak ve kendimizi feshetmek istiyoruz" dediler.
11 Temmuz'da Süleymaniye'de sembolik olarak silahların yakıldığı o törenlerde ben oradaydım. Kürtler'in şu mesajı verdi: "Biz bugün silah olmak istemiyoruz. Eğer sorun silahsa, biz silahlarımızı yakıyoruz." Ancak o gün devlet tarafından beklenen adımlar atılmadı. Komisyon zaman zaman toplanıyor ama devam edene kadar elle alınan bir sonuç ortaya çıkamadı. Bugüne kadar atılan en önemli adım MHP, AK Parti ve DEM Parti'den oluşan komisyon üyeleri Sayın Öcalan'ın yanına gitmesiydi. Yani bu işin muhatabı kimdir? Sayın Öcalan'dır. Gidip bu görüşmeyi yaptılar.
Ama ne fayda, bugüne kadar somut bir şey üretmedi. "Ey Kürtler, bize inanın, biz iyi bir adım atıyoruz, siz de gelin yanımızda yer alın" gibi bir pratik bulunmuyordu. Kürtlerin yaşadığı coğrafyada, Kürtler barışa, kardeşliğe omuz veriyor. Bu projenin ortak projesi olmalı. Ama siz de adım atın. Ne meclis ne komisyon harekete geçti.
Oysa hızlı adımlar atılabilir. Mesela Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarını serbest bırakabilirler. Hem AİHM hem de Anayasa Mahkemesi kararları ortada. Onlar suçsuzdur. 9-10 yıllık hücrelerde tutuluyorlar, serbest kalmaları gerekirdi. Biz bugüne kadar sabrettik, belki bir adım atarlar dedik. Halkta büyük bir umut var ama süreçte bu şekilde ilerlemenin önlenmesini istemiyorlar. Kürtçede bir söz vardır; "Su durduğu yerde kokar." Bu kalıcı bir meseledir, sürdürülemez.
Sayın Öcalan ile görüşüldüğünde Rojava meselesinin gündeme geldiği söyleniyor. Öcalan Rojava için ne düşünüyor? Örneğin Demokratik Suriye Güçleri'nden silah bırakmasını mı istiyor?
İmralı'ya giden heyetimiz, Öcalan'ın Rojava için böyle bir talep dile getirmediğini söylüyor. Ancak Türkiye'de iktidar kanadı ve Dışişleri Bakanlığı bunu sürekli dillendiriyor, böyle bir talep olduğunu iddia ediyorlar. Biz de o yüzden diyoruz ki; İmralı'ya giden o komisyonun tutanakları var. Meselenin netleştirilmesi lazım, halk gerçeği bilsin.
Geçen gün Meclis'te bir konuşma yaptım. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da oradaydı. Ona, "Siz benim memleketim Muşlusunuz" dedim. Dedeleri Muş'tan Van'a, oradan Ankara'ya göç etmiş. Ama Rojava'da akrabaları, kuzenleri var. Hatta Kürtçe söyledim, dedim ki; "Muş'taki kuzenlerin diyor ki; Fidan Şam'a gitmesin, bizim kuzenimiz Şam'a değil, Rojava'ya gitsin.
"Kürtlerin talebi şu; Şam ile görüşüyorsunuz, asıl gitmeniz gereken yer Rojava olmalı. Gidip Mazlum Abdi ile görüşme yapın. Kürtler bunu istiyor. Hatta kendisi, "Kürtlerin bir kısmıyla barışırken diğer kısmıyla savaşamazsınız, bunun adı barış olmaz" dedi. Kuzey'de bir barış istiyorsanız, Rojava'da ve dört parçadaki Kürtlerle de dostluk kurmanız gerekir. Kuzey'de "barışacağız" diyorsunuz, Güney'den Mesud Barzani geliyor, kıyameti koparıyorsunuz. Bu dostluk değildir.
Rojava halkı kendine yeni bir statü, bir sistem kurmuş. Siz buna düşmanlık yapamazsınız. O Rojava'nın meselesidir. Sizden yardım alabilirsiniz. Ama Türkiye'de zaman zaman hem Erdoğan hem de Bahçeli, "Silahın bırakılması sadece PKK için değil, Rojava için de geçerlidir" diyor. Kürt Hareketi ise böyle bir şeyin olmadığını söylüyor. Biz istiyoruz ki aramızda barış olsun. Rojava Kürtleri ile Kuzey Kürtleri arasında dostluk, Türkiye ile de büyük bir kardeşlik hukuku oluşsun.
Mazlum Abdi'yi Türkiye'ye davet etmeye hazır mısınız?
Kesinlikle olması gerekendir. Bizden duyduğu memnuniyeti duyarız. Hakan Fidan'a da söylemiştim, siz ne zaman gidin veya biz de hazırız. Gerçek barış bu şekilde yapılır. Geçmişte Salih Müslim buraya çağırılmıştı, gelmişti, kıyamet mi koptu? Hayır. Ne oldu? Büyük bir diyalog zemini oluştu. Bugün de çağırın gelsinler, tüm Kürtlerin bundan memnuniyeti olur. Rojava'daki insanların büyük emeği var, onlar da memnun olacaktır. Kimse Türkiye ile savaş ve çatışma istemiyor. Barışın yolu Mazlum Abdi'nin Türkiye'ye gelmesinden geçer.
DEM Parti olarak bir heyet hazırlayıp Kamişlo'ya gitmeniz ve Mazlum Abdi ile görüşmeniz iyi olmaz mı? Kamişlo ile Ankara arasında bir köprü, bir arabulucu rolü oynayabilir misiniz?
Vallahi biz istiyoruz. Zaten biz bu sorunun çözümü için buradayız, meclisteyiz. Ben 1991'den beri siyasetin içindeyim. O günün amacımız büyük bir köprü kurmaktı. Sadece Kuzey ve Türkiye arasında değil; nerede bir Kürt varsa, Türkiye ile o Kürtler arasında köprü olmak istiyoruz. Eğer imkan olursa, gideriz. Ama talebimiz sadece bizim gitmemiz değil; asıl güç ve sorumluluk sahibi olanların gitmesi. Yani Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve devletin gitmesi.
Keşke Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli böyle bir iradeyi gösterseydi. İnanıyoruz ki o zaman tüm Kürtler hem onlara dua eder hem de bu barışa inançları artar. Eğer onlar adım atarsa, ya da bize bir görev düşerse, biz hazırız. Biz barış için varız. Bu kanın durması için varız. Kürtçede derler ya; "Allah bu ateşe bir su serpsin." Biz de bu ateşe su serpmek için hazırız.
90'lardan beri sizi takip ediyorum. HEP'ten, DEP'ten beri bu mücadelede yer alıyorsunuz. Bugüne kadar bu duruşunuzdan dolayı hayatınıza yönelik ciddi bir tehdit aldınız mı?
Hayatımız Kürt halkına feda olsun. Kürtler, "Ayran istedin, tasını arkana saklayamazsın" derler. Biz özgürlük istiyoruz, bedelini öderiz. Bu yüzden bize saldırıyorlar, iftira atıyorlar, büyük tehditler savuruyorlar. Ailemizden kişiler hayatını kaybetti, suikastlara uğradık. Büyük bir aileyiz, çok mağdur olduk ama bir gün bile geri adım atmadık. Şiarımız bellidir; barış olsun, kan dursun, Kürtler de insanca yaşasın, hakları korunsun diyoruz.
Ama bunlar nerede iki Kürt yan yana gelse düşmanlık ediyor. Mesud Barzani Cizre'ye gelmeden birkaç gün önce ne oldu? Kıyameti kopardılar. Dedik ki; kardeşim ne oldu? Dostunuzdur, gelir gider. Siz gittiğinizde ağırlanıyorsunuz. "Neden silahla gelmişler?" diye soruyorlar. Kardeşim, sizin tüm silahlarınız Kürdistan'da var. Sizin ne kadar paranız varsa, Kürtlerin de var. Biz bunları söylediğimizde ırkçılar bizi tehdit ediyor, çeşitlerini tehdit ediyor.
Ama bu mücadelede geri adım atmak yok. Biz barışmak istiyoruz. Bu ülkede Kürtlere düşman olan bir kesim var. Kürtler ister Güney'de, ister Rojava'da, ister Doğu'da, hatta Amerika'da olsun, düşmanlık yapıyorlar. Dün Meclis'te yine kavgamız oldu. "Kürdistan Bölgesi Bayrağına neden düşmanlık ediliyor?" dedik. Dünyada her bayrak var, sadece Kürtlerinkine tepki gösteriliyor. Türkiye'de böyle bir kesim var ama vicdan sahipleri de var. Biz bunları konuştuğumuzda Kürt olmayanlar da gelip bizi tebrik ediyor. "Var olun" diyorlar. Herkes karşı değil. Siyasetin kanından beslenenler bize düşmanlık yapıyor. Biz 40 yıldır sürekli mücadele ediyoruz.