Abdullah Öcalan röportajı 28 yıl sonra ilk kez yayınlandı!
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1997'de Lübnan’da gazeteci Fatih Altaylı ile yaptığı röportajın üçüncü bölümü yayınlandı. Öcalan, üçüncü bölümde 1992-93 yılında öldürülen generaller ve katledilen Kürt iş insanlarına dair soruları yanıtlıyor.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1997'de Lübnan’ın Bar Elias kentinde gazeteci Fatih Altaylı ile yaptığı röportajın ilk bölümü geçtiğimiz haftalarda yayınlanmıştı. Röportajın üçüncü bölümü ise bugün yayınlandı.
Röportajın üçüncü bölümünde Abdullah Öcalan, 1992-93 yılında öldürülen generaller ve katledilen Kürt iş insanlarına dair soruları yanıtlıyor.
Röportajın tamamı şöyle:
*Bahtiyar Aydın Lice’de öldürüldü. O eylem sizin eyleminiz miydi?
Araştırdım, kesin değil. Çünkü o çok uzaktan ve çok değişik bir yerden bir kurşunla öldürüldü. Biz –ki bunu ben söylemiyorum, sanırım geçenlerde televizyona çıktı, JİTEM’den dediler, onlar söylediler. PKK’nin şu anda kanasla adam öldürme gibi bir taktiği yok. Bunu çok açık söylüyorum. Biz öldürsek açık söyleyeceğiz, ‘General vurduk.’ Niye çekinelim? Her gün asker vuruyoruz. Ama generalin olduğu yer biliyorsun öyle kurşunla hedef alınacak bir yer değil ki.
*Lice’de tam helikopter alanının yanında Cantürklerin Mahallesi’nin karşısında, minarenin dibinde vuruldu?
Savaş alanı orası değil ki. Kendi içlerindeki bir olaydı. O dönemlerde- buna yine açıklık getirme gereği duyuyorum. 92’den itibaren bazı şeyler oldu. Şimdi Eşref Bitlis olayını soracaksınız.
*Evet, tabii ki.
Bahtiyar Aydın’da, Dersim’de bir albayın daha intihar etme durumu mu ne vardı, öldürülmesi filan vardı. Buna benzer Ersever öldürülmesi filan var. Bunlar neyden meydana geliyor? Kamuoyu sanırım bunları da epey sorgulamak istiyor. Ben kendi tecrübelerime dayanıyorum. Bunlar bize karşı savaştılar. Sene 92. Ben geçen gün televizyonda bir gazetede küpür okudum. Hürriyet Gazetesi’nin sanıyorum 9 Aralık tarihli birisinin ismiyle yazı yayınlanmıştı.
*Radikal Gazetesi olabilir.
Olabilir Radikal olabilir, yanılıyor olabilirim. Orada bazı ipuçları var. Ki benim görüşümde çok somut. Ama isim vermek istemiyorum. Biz o diyalog sürecini geliştirirken, Özal’ın bazı deyimleri var. Açık şunu söylüyor Özal: -Elini böyle kalbine indiriyor- Diyalog sürecine ilişkin, “Bitlis Paşa’dan korkmayın, Bitlis Paşa bendendir” diyor. Diğer bazı paşaları daha söylüyor. Güreş için diyor “O aradadır, ben onu da hallederim.” Bu önemli bir. İkincisi Ersever’in JİTEM kurucusu olduğunu biliyoruz. Bunun bize yönelik birçok faaliyetleri var. Bu Ankara’da katledildi. Mesele İstihbarat örgütleri arası bir hesaplaşmaydı. Biz bunu vurmadık. Kesin vurmadığımızı herkes biliyor. Ama vuran çok önemli, çünkü JİTEM kurucusu. Sıradan bir örgüt, zaten sol vurmadı. Vuran çok üst düzeyde karar almıştı. Şimdi ben burada sizleri göreve davet ediyorum. Perinçek’in anlattıkları da fazla gerçekçi değil. O diyor ki, “Bitlis Paşa’yı o vurdu. Daha sonra örtbas edilsin diye, Ersever vurdu.” Kesinlikle yanlış. Kendisi Orgeneral Bitlis’in subayıydı. En güvendiği subayıdır. Bitlis’i götüren Ersever’i de götürmüştür. Onlar bir ekipti. Yalnız şöyle bir olay var: Milli Güvenlik Kurulu’ndan 1992’nin sonlarında bir tartışma var. Savaş konseptine ilişkin. Bir taraf diyor ki, “PKK’yi, gerillayı yalnız hedefleyelim.” Diğeri diyor ki, “Ona yardımcı olan ve zemin teşkil edeni.” Bataklığı kurutma meselesi. Şimdi Bitlis ve dolayısıyla Özal buna fazla onay vermedi. Ve zaten orada Milli Güvenlik Kararı alınmıyor. Milli Güvenlik Kurumu kararı 93'te alınıyor. Yani Tansu Çiller başbakan olduktan sonra. Daha sonra bu çılgın cinayetler başladı. Daha çok eğilimleri Bitlis Paşa ve Özal'ın ve benzerlerinin ki bir şey daha söyleyeyim. Mete Sayar ( 1990-93 yılları arasında Şırnak 23.Jandarma Sınır Komutanı) Şırnak'tan, “Bu iş askeri yolla, öldürmekle halledilmez” dedi. En çok savaşan paşadır ve ne olduğu belli değil, “Delirdi” dediler, bilmem ne dediler. Dört tane jandarma komutanın ölüşünü ben, sol işi olarak görmüyorum. İsmail Selen özellikle. Bahtiyar Aydın bir tane daha vardı. Dört tane öldürüldü.
*Üst rütbeli jandarmalar.
Hayır. Jandarma Kuvvet Komutanları. İsmail Selen’den en son Bitlis Paşa'ya kadar. Hulisi Sayın da öldürülmedi mi? Bir tane daha var, ismi aklımda değil. Şimdi bunlar tesadüf değildir. Jandarma biliyorsunuz klasik olarak, eşkıyayla ve daha sonra bizimle savaşan ekiptir. JİTEM de onun istihbaratıdır. Şimdi bunlar 92'ye kadar bu işi yaptılar. Fakat Özal’ın da sorumluluğu altında olduğu için bu dönem, -ki o siyasi, ekonomik sorumluluğunu üstleniyordu- dedi ki, “Bu iş askeri yolla olmuyor.” Bu basına yansıdı. “Siyasi çözüm yolunu en az tartışalım. Federasyon da dahil” dedi. Bu büyük kargaşaya yol açtı. “Seni istemeyiz, alışamadık” diye bir kampanya başlatıldı.
*Siz federasyonu istiyor musunuz?
Ayrı bir mesele yani.
*Olmasa da olur mu yoksa?
Yani çözüm yolları değişiktir. Ben bunu kısa bir cümleyle anlatamam. Her şey olabilir. Burada devlet katında çok ciddi bir görüş farklılığı var. Özal'a öfkesi var. İnönü (İsmet) de öyle. Bunlar alaşağı etmek istiyorlar. Diğer yandan ordu içinde bu federasyon görüşüne çok büyük bir alerji var. Bunlar devlet içinde hazırlık yaptılar. Bu diğerlerini alaşağı etmek için. Bu kesindir. Özal daha gelmeden Azerbaycan'dayken Kürt milletvekillerini toplayıp, “Bu sorunu çözeceğiz” diyor. Hikmet Çetin, bunu çok iyi biliyor, açıklamıyor, “Titredim” diyor. Sonunu getiriyor diye. Çünkü devletten anlar. Özel ciddi olarak geldik. Benim bir görüşmem vardı Güneri Civaoğlu’yla. Dediler, “Özal cesur bazı adımlar atabilir.” Ya ben kukla değil mi dedim askerler? “Hayır, cesurdur” dedi. Düşündüm, cesursa ben ciddiye alacağım dedim. Ve bir baktım gerçekten siyasi diyalog temelinde adım atmak istiyor. 92'lerden beri gelişen biraz buydu. Talabani gibileri de, arada gidip geliyorlardı. Şimdi bu görüş kabul görmedi. Görmediği gibi direndiler. Engeldiler ama diğer taraf çok hazırlıklı. İşte Mesut Yılmaz, ANAP zayıf düştü. Zaten hemen başbakanlıktan ayrıldı. Bence sorumluluğa ortak olmamak için, o çılgın savaşa bile bile geri çekildi. Tansu Çiller, “Korktu” diyor onun için. Doğruluk payı olabilir. Başbakanlık kuruldu Demirel’in ortaklığında. Bunlar tarihte tipik bir çağrışımı hatırlatıyor. Tıpkı Fethi Okyar, Şeyh Said isyanında? “Yumuşak davrandı” diyorlar o zaman İsmet İnönü için. O bilinen tenkil sistemi uyguladılar. Aynı olay Özal için uygulanmıştır. Ama Özal direndi, bırakmadı. Bitlis Paşa görüş sahibi, kudretli bir paşaydı. Örgüt zaten JİTEM, savaşmış adam. Şimdi bunların hepsinin tesadüfen ölmesi mümkün mü? Zaten çoğunun ölüm tarzı kaza değildi, kendiliğinden de değil. Cinayetti bazıları için. Bu ekip tasfiye edildi, 93'e doğru geldiğimizde. O zaman karar şöyle gelişti: 92'de anılmayan bir Kürdistan tenkil veya yeni konsept genelkurmayın savaş planı. Buna topyekun seferberlik dedi. Bu 92'de kabul görmedi. Ama bunlar tasfiye edildikten sonra 93'ün sonlarında Tansu Çiller'in sorumsuz başbakanlığıydı, büyük bir talihsizlikti. Biliyorsunuz o hep dertler hemen içeri alır.
*Peki o süreç yaşanmasaydı ne olacak? Yani mesela 92 yılında Güneydoğu'ya gittiğimiz zaman gazeteci olarak o gücü iyi bilirim. PKK ağırlığı vardı halkın üzerinde. Fakat sizin eleştirdiğiniz ondan sonraki süreçte ise PKK’nin bu ağırlığı, en azından askeri anlamdaki ağırlığı azaldı.
Doğru. Bunu inkar etmiyorum. 93 Milli Güvenlik Kurulu kararı bu biçimde verildikten sonra, çok farklı geliyor. Açık söyleyeyim Cumhuriyet tarihinde çok önemli bir tasfiye planı kesin gerçekleşmiştir. O henüz araştırılmamıştır. Araştırılmaya cesaret bile edilmemiştir. Ben buna bir soru işareti koyuyorum. Ondan sonra çok şiddetli üzerimize geldiler. 94 ve 95 şiddetli geçti. Bizim de bir takım yanlışlıklarımız nedeniyle gerilla birçok bölgede zorlandı, kayıp da verdi. Ama açık söyleyeyim, buna o 92 Güney Savaşı'nda dahil, yine 95'te Çelik Operasyonu da dahil hepsine karşı biz güç getirebildik. Güreş Paşa çok iyi bilir. Çok önemli bir mücadele verdim ben. Sonuç, bu yıl 96 bitiyor. Gerilla mükemmel yeniden kuruldu. Ben buna adeta reform diyebilirim. PKK merkezinden tutalım, en sıradan savaşçısına kadar. Yine bütün bölgelerde gerilla etkinliğini kuruyor. Serhat, Qers dediğimiz alandan tutalım, Sivas, Meletî ve Amanos, Hatay'a kadar gerilla şu anda işlenmiş durumda. İç bölgeler de hemen hepsinde var. Ve Karadeniz'de de bir birim var. Şimdi niyetimiz onu daha da geliştirmek eğer siyasi diyalog yolu açılmazsa. Yani şunu demek istiyorum; bir daralma olmakla birlikte, gerilla tasfiye edilmedi bir bu. İki, kitlelerden bazı fail meçhul cinayetlerle binler belki tasfiye edildi ama şu anda Amed’de en son HADEP seçimi yapıldı değil mi? Silahların gölgesi altında, çok iyi takdir edersiniz ki yüzde 47'dir. Eğer ufak bir demokratik ortam olsa, bizim oy oranı yüzde 90'dır. Buna eminim. Biz kitleyi de kaybetmedik. Onu açıkça söylüyorum.
*Biz oy derken, HADEP’in oyunu kendi oyunuz olarak mı görüyorsunuz?
O bizim kitlemizdi. DEP’ti bir dönem, sonra HADEP oldu, yarın bir başkası olur. Mühim olan o bizim kitlemizdi.
*Yani o size yakın duran kitledir.
Sempatizan kitlemizdir. Kitle tabanımızdı. Şunu aydınlatmaya çalışıyorum; Çiller'in bu böbürlendiği, büyük zafer kahramanlığı doğru değildir. Bir defa şundan dolayı doğru değildir; Devletin içinde çok önemli bir tasfiye yapmışlardır. Bu haksızlıktır. Bunun araştırılması, sorgulanması lazım. Şimdi “Çeteler, Susurluk çetesi, bilmem Söylemez çetesi sorgulandı” diyor. Bu ayıp bir şeydir. Ben size bu vesileyle ve tekraren çok açıkça söylemeliyim. Sorgulanması gereken Susurluk çetesi değildir. Bu en büyük tasfiyedir. Bu tasfiye nasıl yapılıyor? Bu üstü örtülü bir darbeyle yapıldı. Çiller geçen gün bir şey söyledi, dikkatinizi çekerim. Demirel’de gitti bu işin içine değil mi?
*Cumhurbaşkanına kadar sorumluluk var…
Evet, doğrudur. Ve bir şey daha söylendi: “Kimse bu çetelerin hiç üzerine gidemezdi.” Bu da doğrudur. Maalesef bu Türkiye'nin talihsizliği. Ama eğer illa bir şeyler sorgulanmak isteniyorsa, bu tasfiye haksız bir tasfiyedir. Diğerleri de kahraman değildir. Yani şimdi, “Özal, Bitlis, Ersever haindir, öldürüldüler. Bu diğerleri de kahramandır” Bu çok yanlış bir değerlendirme. Bu haksızlığı düzeltmek lazım. Onlar da PKK ile savaştılar. Ve hatta bence en akıllı savaşı onlar yürüttü, en akıllı savaşı. Ve belki de daha onurlu bir temelde sonuçta alabilirlerdi. Bunların savaşı çılgına döndü. Savaşı nasıl boyutlandırdılar? “Bütün Kürt iş adamlarını temizleyelim” Şimdi Cantürk'ü temizlemekle, Buldan'ı temizlemekle PKK ne zarar gördü?
*Zararı görmediniz mi onlardan?
Yok.
*Bir ilişkiniz var mıydı onlarla?
Gençlerin hepsi bizim taraftarımız. Faydasını gördük.
*Cantürk'le bir ilişkiniz var mıydı? Bir çıkar birliğiniz var mıydı?
Kesinlikle yok. Cantürk'ü çok haksız vurdular. Kesinlikle. Onun gibi diğerlerini de.
*Belki uyuşturucu parasının paylaşımında başka bir soru var.
Olabilir.
*PKK orada örtü olmuş olabilir?
Olabilir tabii, çoğu o temeldedir. Sırf o geliri elde etmek için bunları PKK'yle irtibatlandırdılar.
*Şimdi ben onu sormak istiyorum. Sizin bölgedeki varlığınız, bölgedeki bir savaş sürecini, çatışma sürecini sürdürmeniz, aslında bölgede bir takım karanlık faaliyet yürüten insanların işine geliyor. Orada PKK adına haraç toplayan bir sürü insan peydahlandı. İşte Yüksekova’da bir takım çeteler çıktı, içinde askerinden, korucusuna, özel timinden, polise kadar herkes var. Keza yine feodal yapı güçlenmeye başlandı her şeyden daha önemlisi. Bir takım aşiretiler, devlet kaynaklarından da faydalanarak “Ben Apo'ya karşı mücadele ediyorum” kisvesi altında. Siz diyorsunuz ki, “Bucaklarını öldürdüğü PKK sayısı 5'i geçmez.” Hadi 5'i geçsin, 5 bin olsun fark etmez. Böyle bir mücadele kisvesi altında feodal yapı güçlendi. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?
Bunda da doğruluk payı vardır. Feodal yapının güçlendirilmesinden ziyade, çok tehlikeli bir çete düzeni kuruldu. Bunu da ben söylemiyorum. Ecevit’in kendisi söylüyor. “Bir çete düzeni oturdu Güneydoğu’ya ” diyor. Bu feodaliteden de tehlikeli. Mesut Yılmaz, Kırk Haramiler çetesiydi. Şimdi böyle bir acayiplik var. Şimdi bizim zararımıza mı değil mi veya bizden mi kaynaklandı, değil mi? Bu bir savaş. Ben demiyorum ki, çete oluştursunlar. Ben diyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin düzenli ordusu var. Bak Uşak bombardımanına biz bir şey demedik mi? Kobralar var. Biz onlara bir şey dedik mi? Bilmem normal nizami birlikler var. Ona bir şey dedik mi? Peki bu kurucular 30 diyelim. Bunlar yüzde 100 halkı öldürüyor. O rant paylaşımı filan diyorsun. O uyuşturucudan dolayı birbirini vuruyorlar. Yüksekova Çetesi, PKK kılığına girip rant topluyor. Bunun PKK'yle ne ilişkisi var? Tamamen halkı soyup soğana çevirmektir ve kanunsuz işlerle ceplerini şişirmekten başka bir düzen anlamına gelmez ki bu. Ve çok yaygındır. Şu anda öyle bir çete mete değil, bu bir düzen, bir sistem. Devletin aldığı biçim bu. Faşistler var, Bucak gibileri var. İşte köy korucusu -azap askerleri diyorum ben- onlar var. Şimdi bunların PKK'ye vereceği fazla bir zarar değil. Bunların Türkiye'ye verdikleri zarar müthiş. Şimdi son çatışma neyle irtibatlı? Belki ona da açıklık istersiniz. Şeri paylaşım için çeteler çoğaldı ve paylaşılacak şeyler de azaldı. Çünkü hayvancılık durdu, ticaret durdu. Dolayısıyla paylaşılacak şeyler oranı azaldı ve birbirine girdiler. Mesela bundan ibarettir.
*Siz zaman zaman Türkiye'nin iyiliğinden, Türkiye'nin gelişmesinden, Türkiye için bir şeylerin yoluna girmesi için çaba sarf edilmesinden bahsediyorsunuz. Hatta ben az önce size dedim ki, Türk vatanseveri gibi Türkiye'nin geleceğini düşünen bir lider gibi konuşuyorsunuz. Bir yandan bunu söylüyorsunuz. Bir yandan Türkiye'nin düşmanlarıyla işbirliği yapıyorsunuz. Türkiye'nin sıkıntıya girmesinden fayda sağlayacak insanlarla beraber oluyorsunuz.
Bu noktaya da değişik bir açıklık getirmek istiyorum. Ben birkaç sefer televizyonda açıklamak istedim de fazla istediğimi yapamadım. Ciddi olarak özellikle bu kalın kafalılar dinlemeli bunu.
*Kim o kalın kafalılar?
Bana göre savaşı en üst seviyede yürütenler, bunun sorumluluğunu paylaşanlar. Bu savaşın böyle uzatılmasında değişik stratejiler yarar gördü. Özellikle ABD stratejisi. Başka stratejiler de var. Fransa'nınki ayrı, Rusya'nınki ayrı, başkalarınınki ayrı, Almanya'nınki ayrı, Ortadoğu'da bazılarınınki ayrı. Fazla uzatmak istemiyorum. Ben bunu sezdim. Çünkü savaş uzadıkça inanılmaz ölçüde Türkiye'nin bağımlılığı gibi düşündü ve istedikleri rotaya sokuyorlar ve bu onlara çok haz veriyor. Ve burada yine zor duruma düşmemek açısından fazla isim de vermek istemiyorum. Beni sevdikleri için değil, kendi stratejilerini sevdikleri için bu işi sürdürüyorlar, uzatıyorlar. Yine Türkiye'yi sevdikleri için değil, stratejileri işlediği için, “Destekliyorum, Türkiye haklıdır.” Amerika'nın Türkiye'yi fazla sevdiğine ben inanmıyorum. Size açık söyleyeyim. Bu dışişleri sözcüsü R. Nicholas Burns) müdür nedir? O suratsızın teki. İkide bir kraldan çok kralcı, Türkiye'yi ne tanıyor, Türkiye halkını ne tanıyor? “Sonuna kadar destekliyoruz.” Hayır. Ona o cümleyi söyleten bir çevre vardı ama ben adını söylemek istemiyorum. Bu beyinsizler düşünsün bunu. Türkiye'yi en tehlikeli bir duruma getirmek isteyen bazı çevreler var. O sözü ona söyletenler onlardır. Ve Türkiye'nin ne kadar müthiş kan kaybettiği ortada. Ve sonuç nereye gider? Sevr'e gider. Bundan ben sorumlu değilim. Bu beyinsizler düşünmek zorunda. İsrail Türkiye'yi çok sevdiği için bu ittifakları geliştirmiyor. Bir yerde tap diye bırakacak. Şimdi vaziyet Türkiye'nin bazı namussuz subayları da kafaları biraz çalışıyorsa; bu strateji, Türkiye'nin stratejisi değildir. Türkiye'nin gelişim stratejisi değildir. Türkiye giderek bataklığa batıyor. Bunu ben söylemiyorum. Bataklığa battığı gün gibi bellidir. Onun için savaşın uzatılmasının faturası PKK’ye çıkarılamaz. Ben bir an önce durdurulmasını istiyorum. Demin size Türkiye modeli üzerine düşüncelerimi söyledim. Eğer ben bir piyon olsam, Türkiye'nin düşmanlarıyla çok iş yapmaya hevesli birisi olsam, gerçekten bunun ortamı çok zengin. Çevreleri de çok, ilgi duymuyorum fazla.
*Yunanistan’da yapıyorsunuz mesela.
Şundan yapıyorum: Yunanistan halkını demokratik görüyorum aslında. Onların öyle Türkiye'yi işgal etme, bilmem zarar verme güçleri falan yok ve biz de alet olmayız. Yani Türkiye onunla fazla zarar görmez. Suriye'ninki de öyledir, bilmem başkalarınınki de öyledir. Bunlar kendilerinden korkar ayriyeten. Beni tanırlar. Türkiye değişik stratejilerle böyle bir savaşa sürüklenmiştir. Ben bunun açıkça tartışılmasını da istiyorum. Özellikle generallerin bu konuda ödlek olmamaları lazım. Zaten 2 yılda birbirine devrediyorlar. Her birisinin ömrü 2 yıldır. Aslında bu da büyük bir yanlış.
*Güreş Paşa’nınki daha uzun sürdü.
Evet, o da değişik amaçlıydı, (Gülerek) yok etme amaçlıydı değil mi? Şimdi 2 yıl o bırakacak diğerine. O diyecek, sırf genelkurmaylığı kurtarayım diye o da pehlivanlık yapacak. O da, o da, o da… Şimdi işler bu noktaya geldi. Dikkat et, stratejisi olan böyle yapmaz. Yanlıştır. Strateji başka yerdendir, uygulayan paşalar. Başkan ve çoğu da koltuk meraklısıdır. Zaten siyasi partilerin de sağduyudan anladıklarını ve bu savaşın mantığından bir şey anladıklarını da sanmıyorum. Ne söyleniyorsa onu papağan gibi tekrarlıyorlar.
Lafınızı kesiyorum ama burada konuşurken, insan dinleyince farklı bir Abdullah Öcalan görüyor karşısında. Ama diğer yandan baktığınız zaman da; şimdi ben gidip İstanbul'a tekrar oturup baktığım zaman da, Güneydoğu'da öğretmenleri katleden bir örgütün lideri, bombalı genç kızları insanın içine yollayan bir örgütün lideri diye görüyorum. Yani çok çelişen şeyler değil mi bunlar? Bir taraftan burada görülen insancıl yönünüz var, farklı bir yönünüz var. Diğer tarafta katliamlar var. Yani beline bomba bağlayan genç kızlar geliyor, insanın içinde patlatıyor kendilerini.
O söylediklerinizde de görünüşte doğruluk payı var. Şimdi açıklayayım. 3 kahraman kızın her tarafına bomba bağlamaları benim emrimde olmamıştır. Sonradan öğrendim. Ki bazıları daha da olmuştu, biz onları durdurduk. Kendi inisiyatifleriyle yapmışlar. İş olup bittikten sonra bize haber geldi. Öğretmenler meselesi de kesinlikle örgüt kararımızda yasaktır. Ve dikkat edersen tek tük oluyor. Böyle bir eğilim yoktur. O açıdan fazla büyütmemek lazım.
*Ama çok acı veren şeyler bunlar. Yani baktığınız zaman insanı üzen şeyler.
Onu yapanların da, nitekim o Diyarbakır’da Hantepe miydi, Hançepik mi? O yakılan birisinin de ne kadar dürüst olduğu da tartışmalı. Bu tip eylemleri yapanları ben araştırıyorum. Fazla tutarlılık görmüyorum. Bunu açıkça söyleyeyim. Mesela 33 asker meselesi. Araştırdık. Şemdin Sakık’ın o konuda iyi bir taktiksiyen olmadığını, zarar verdiğini söyledik, sorguladık da, yargıladık da. Yani PKK kendi içinde böyle bir hesaplaşma yürüttü. Yürüttüğü için de bu tip olaylar giderek sıfıra doğru iniyor. Ama dikkat edin yani özel savaşınki tırmanmadır. Çok vicdansızca tırmanmak. Bizimki giderek sıfıra doğru, minimuma doğru inerken, özel savaş çetelerinin, diyelim faili meçhul cinayetleri büyük bir tırmanışa geçmiştir. Bu konuda adil olmak gerekir.
*Peki onlar da Türkiye Cumhuriyeti devletinin kontrolü dışında gelişmiş olamaz mı? Yani nasıl ki, “PKK içinde bazı şeyler benim kontrolüm dışında gelişti” diyorsunuz…
O zaman biz söyledik. Mesela ben gücümü gösterdim. Yani karşı tarafın da gücünü göstermesini istiyorum. Neden Ömer Topal gibi bir suçsuz insan öyle vahşice katledilsin?
*Ömer Topal’ın sizlerle ilgili var mıydı?
Hayır, kesinlikle, hayır. Bunlar ilgisiz olduğu için söylüyorum zaten. Onun gibi yüzlerce insan var. Sırf bilmem haraç için, çek için ne kadar insan öldürüldü? Ve “Ülkücü çete” dediler. Bunlar durdurulsun.
*Ömer Lütfü Topal PKK'nin finansörü değil miydi?
Kesinlikle bir kuruş bile vermemiş.
*Kendisini tanıyor musunuz, gördünüz mü hiç?
Hayır, hayır, hayır. Hiç mi hiç. İlk defa vurulduğunda böyle bir isim duydum. Cantürk de öyle. İsimlerini sayamayacağım çok var öyle. Bunlar kesinlikle o rantı elinden almak için ve bazen cebini şişirmesi için yapıldı. Biraz vicdan sahibi olalım, yazık oluyor. Bizim işlediğimiz hatalı eylemler azalmıştır. Onu açıklıkla söyleyeyim ve bundan sonra çok az fırsat vereceğiz. Göreceksiniz, olmuyor. Bir aydır, iki aydır oluyor mu mesela? Biz istersek sivilleri öldüremez miyiz? Kızlar meselesinin… Ben onları kutsal varlıklar olarak değerlendiriyorum. Kişi olarak onların her birisi, Türkiye halkına da mesajları vardı. Bu savaşın durdurulmasını istemişlerdir en başta. Barış istemişlerdir. Bunlar önemlidir. Asıl kahraman onlardır.