DEM Parti’den iktidara ‘Öcalan’ çağrısı

DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Kaldırın tecridi de Türkiye’de merak eden gazeteciler gitsin Sayın Öcalan’ı görsün, sorularını sorsun. Bunun bir süreç olup olmadığını merak eden barolar, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, siyasetçiler, farklı kesimler gitsinler eğer gitmek istiyorlarsa. Herkes gitsin. Koşulları oluşturun artık. Aylardır konuşuyoruz. Konuşmanın ötesine geçmek gerekiyor artık” ifadelerini kullandı.

DEM Parti’den iktidara ‘Öcalan’ çağrısı

Doğan, DEM Parti Genel Merkezinde yaptığı basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Siirt Belediyesi’ne kayyım atanması ve yürütülen yeni sürece dair konuşan Doğan, şunları söyledi:

“Dur durak bilmeyen antidemokratik uygulamalarla, hemen her gün bir yerden gelen felaket haberleriyle uyanıyoruz. Şaşırıyor muyuz, hayır. Ancak bazı tutarsızlıklara bir kez daha dikkat çekmek istiyoruz. Son günlerde, son haftalarda, son aylarda kullandığımız her kürsüde, bize uzatılan her mikrofonda bunları özellikle söyledik. Ne oluyor, ne olmalı, ne olmamalı söyledik. Bugün burada DEM Parti olarak bir kez daha sesleniyoruz. Türkiye halklarının, Türkiye kamuoyunun hakemliğinde iktidar bloku çıksın bize desin ki şunu yapmaya çalışıyoruz.

Yapılanları anlama kılavuzuna ihtiyaç var bu ülkenin. Bu hale getirdiler ülkeyi. Siirt Belediyemize 29 Ocak sabahı kayyım atandı. Neden? Bakın, Sofya Alagaş neyle suçlanıyor söyleyeyim. Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı suçlanıyor ve apar topar dosyası hızlandırılıyor. Örgüt üyesi olduğu iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Yani kayyıma zemin hazırlamaya çalışıldı. Ama ceza verildiği için kayyım atanmıyor belediyelerimize, kayyım atanmak istendiği için ceza veriliyor. Ya da biliyorsunuz, Hakkari Belediye Eş Başkanımıza yapıldığı gibi tutuklanıyor, sonra bir gerekçe bulunmaya çalışılıyor. Suçlu ilan edilmesi gerekiyor ya tutuklu olarak mahkemeye getiriliyor ve sanılıyor ki Türkiye toplumunun gözünde gerçekten suçlu ilan edilebilmiş o insanlar.

“Aynı yerlere üç kez kayyım atayarak farklı sonuçlar alamazsınız”

Böyle bir şey yok. Size bunları kim anlatıyorsa ya doğruyu söylemiyor, siz bunu bile bile yapıyorsanız da çıkmaz bir yola doğru ilerliyorsunuz ve ülkeyi de peşinizden sürüklüyorsunuz. Ama buna dur diyebilecek, buna karşı mücadele edebilecek çok güçlü bir irade olduğunu, çok güçlü bir demokrasi mücadelesi olduğunu eğer unuttuysanız ya da unutmak istiyorsanız biz size DEM Parti olarak bir kez daha hatırlatalım. Vazgeçin kayyımdan.

Aynı yerlere üç kez kayyım atayarak farklı sonuçlar alamazsınız. Önceden hazırlanmış isimliklerle olsa olsa öfke biriktirirsiniz, meşruiyetinizi sorgulatırsınız. Olsa olsa bu çıkmaz yoldaki ilerleyişinizi hızlandırırsınız. Bunu yapmayın. Bir elinizde kayyım, diğer elinizde güya barışa evriltmeye çalıştığımız söylemler. Niye “çalıştığımız” demek durumunda kaldığımızı da sizlere açıklayacağım. Ama dönelim Siirt Belediyesine. Dosyada bekleme kararı olmasına rağmen bir anda bu bekleme kararından vazgeçiliyor ve dosyada bir hareketlilik oluyor. Oysa mükerrer yargılama olması ihtimaliyle bekletiliyordu Siirt Belediye Eş Başkanımızın dosyası. Duruşmadan 2 gün önce iddianamede bile yer almayan gizli tanık, Ankara’da yargılanan gazetecilerin davasındaki gizli tanık dinleniyor tarafların yokluğunda. Tabii ne gizli tanık şaşırtıcı ne bu gizli tanıkların tarafların yokluğunda dinleniyor olması şaşırtıcı ne de bunun gazetecilik faaliyetleriyle ilişkilendiriliyor olması şaşırtıcı.

“Öcalan’ın koşulları değiştirilsin, eşit bir düzlem yaratılsın”

Olumlu bir hava oluşmaya başladı. Bu iyimser havayı güçlendirecek ve destekleyecek adımlar kayyım atayarak atılamaz. Gelin, yaşadığımız şeyin adını koyalım? Adını bulmak çok zor değil. Türkiye’nin toplumsal barışa ihtiyacı var. Türkiye’nin eşit bir kardeşlik hukukuna ve toplumsal özgürlüğe ihtiyacı var. Türkiye’nin demokrasiye ihtiyacı var. Bu ihtiyaçlar tüm yurttaşların temel insan hakkı. Gelin, Meclis bu konuda inisiyatif alsın. Tüm kesimlerin üzerinde mutabık kaldığı zeminlerden biri olarak bugüne kadar adres gösterildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve orada temsil edilen siyasi partiler yan yana gelmeyi kabul etsin ve bir özel yetkilendirilmiş komisyon oluşturulsun. Herhangi bir araştırma komisyonu gibi değil. Tarihsel, 100 yıllık bir sorunda, nereden baksanız 50 yılı çatışmayla geçen bir sorunda çatışmasızlığı kalıcı hale getirebilecek, silahtan ve şiddetten arındırılmış demokratik yol ve yöntemlerin önünü açabilecek, yasal çerçeveyi oluşturabilecek bir komisyon kurulsun ve bu komisyon kamuoyuna açık bir biçimde çalışsın. Sayın Öcalan’ın koşulları değiştirilsin, eşit bir düzlem yaratılsın. Şimdi çağrı yapılması bekleniyor. Evet, biz de savaşın bitmesini istiyoruz. Biz, demokratik mücadele ve müzakere partisiyiz. Bunun için emek veriyoruz. Silah yöntem olarak kullanılmasın, buna ihtiyaç duyulmasın, bunun nedenleri ortadan kaldırılsın diyoruz.

Öcalan hazır ama ülkeyi yönetenler sorumluluk almıyor”

Peki, biz bu kadar açık çağrı yaparken, Sayın Öcalan mesajlarını kamuoyuna bu kadar açık DEM Parti İmralı Heyeti aracılığıyla ifade ederken ne bekleniyor? Ekim’den bu yana aylar geçti. Sayın Bahçeli sürekli çağrılarını yineliyor. Kamuoyu bize soruyor kim neyi bekliyor diye. Kim neyi bekliyor? Buna iktidar yetkilileri, hükümet yetkilileri, Sayın Cumhurbaşkanı cevap vermeli. Sayın Bahçeli, “Tüm samimiyetimle bu çağrının gelmesini bekliyorum” diyor. Biz tüm samimiyetimizle ve açıklığımızla hazır olduğumuzu söylüyoruz. Sayın Öcalan keza aynı şeyleri söylüyor. Ancak ülkeyi yönetenler adım atmıyorlar, sorumluluk almıyorlar, ciddiyetle yaklaşmıyorlar.

Ülkeyi yönetenler nasıl ağır bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun farkında olmalılar. “Silahlar gömülsün” diyor Sayın Cumhurbaşkanı. Evet, gömülsün de nasıl gömülsün, nereye gömülsün? Peki, sonra ne yapılacak, ne olacak bir daha olmaması için? Çatışmasızlık nasıl kalıcı hale getirilecek? Tüm bu sorular yanıt bekliyor. Tecrit kaldırılmıyor, Sayın Öcalan’ın farklı kesimlerle görüşmesinin yolu ve zemini açılmıyor. Çağrıyı nasıl yapacak, kime yapacak, örgütüyle nasıl iletişime geçecek? Bütün bunları kamuoyu merak ediyor. Biz dikkatlerini bize yönelten insanlara karşı sorumlu hisseden bir partiyiz. Sorumluluğumuz, bu soruları açıklıkla ifade etmek ve yanıt istemek. Sorumluluğumuz, olmaması gerekenleri hatırlatmak. Yapıcılık budur, yıkıcılığa gerek yok. Tehdide, şantaja, bombaya, İHA’ya, SİHA’ya ihtiyacımız yok. Kürt meselesi ve Türkiye’nin demokrasi meselesi iç içe geçmiş meselelerdir. Kürt meselesi bir hak ve özgürlükler meselesidir, dil meselesidir, kimlik meselesidir, eşit yurttaşlık meselesidir. Kardeşlik hukukunun eşit biçimde işletilmesi ve yasal güvence altına alınması meselesidir. Meseleye böyle yaklaşmazsanız çözemezsiniz. Meseleye böyle yaklaşmalı ve bu yönlü çözüm iradesi ortaya koymalı iktidar.

“Artık konuşmanın ötesine geçilmeli, Sayın Öcalan’ın koşulları oluşturulmalı”

Yaptığımız çağrıların tamamı, küçücük de olsa barış ve demokratik çözüm ihtimalini güçlendirme çağrılarıdır; asla zayıflatma, engelleme çağrıları değildir. Kamuoyuna sürekli iktidarın bütün elindeki araçlarla bunlar pompalanıyor. Yalan ve yanlış haberler, kulis haberi diye sürekli dolaşıma sokuluyor. Bunun için tüm araçlar seferber ediliyor. Kaldırın tecridi de Türkiye’de merak eden gazeteciler gitsin Sayın Öcalan’ı görsün, sorularını sorsun. Bunun bir süreç olup olmadığını merak eden barolar, sivil toplum örgütleri, akademisyenler, siyasetçiler, farklı kesimler gitsinler eğer gitmek istiyorlarsa. Herkes gitsin. Koşulları oluşturun artık. Aylardır konuşuyoruz. Konuşmanın ötesine geçmek gerekiyor artık. Konuşmanın ötesine geçen şey ne? Antidemokratik uygulamaların ötesine geçmek. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’yla ilgili aynı kumpas mantığıyla siyasi yargı operasyonları yapmak, siyaset yapmasını ve halka hizmet etmesini engellemek, barış ve çözüm ihtimaline yönelik toplumda olan güveni artırmak yerine zayıflatır.”