DSG’nin Geleceği: Entegrasyon mu, Yalnızlaşma mı?
Suriye Demokratik Güçleri’nin (DSG) Suriye Ordusu'na entegrasyonu gündemde. Başarılı bir birleşme, ülkenin kuzeyinde istikrar ve meşruiyet sağlayabilir; ancak süreç başarısız olursa, yalnızlaşma ve yeniden çatışma riski güçlenecek.

Analiz (KRDnews) - Son haftalarda DSG liderleri ile şam yönetimi arasında yürütülen görüşmeler, entegrasyon sürecinde önemli ilerlemelere işaret ediyor. DSG Komutanı Mazlum Abdi, ordunun parçası olma konusunda “genel çerçevede mutabakat” sağlandığını açıkladı. Planlanan model, DSG birliklerinin bireysel değil, “büyük askeri birlikler” halinde Suriye Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını öngörüyor.
Entegrasyon gerçekleşirse olası kazanımlar ve riskler
Kazanımlar:
-
DSG, resmî kurumlara entegre olarak “devlet dışı silahlı aktör” statüsünden çıkar ve meşruiyet kazanır.
-
Türkiye’nin “terör tehdidi” argümanı zayıflayabilir, sınır ötesi operasyon baskısı azalabilir.
-
Şam’la kurumsal koordinasyon, yeniden yapılanma ve altyapı projelerini hızlandırabilir.
-
ABD açısından bu süreç, sahadaki varlığını düzenli biçimde sonlandırmak için stratejik bir çıkış fırsatı sunar.
Riskler:
-
Şam’ın entegrasyon sonrası DSG birliklerini ülkenin farklı bölgelerine göndermesi, yerel halkta güvensizlik yaratabilir.
-
Türkiye, bu süreci “PKK bağlantısı” gerekçesiyle yine güvenlik tehdidi olarak görebilir.
-
Komuta devri sırasında saha birimlerinde kopmalar yaşanırsa, yerel gerilimler tırmanabilir.
Entegrasyon gerçekleşmezse: Yalnızlaşma ve güç boşluğu
Şayet DSG ile şam arasındaki uzlaşı tamamlanmazsa, Kuzey ve Doğu Suriye siyasi ve ekonomik olarak izole hale gelebilir. Uluslararası desteğin azalması, türkiye’nin yeni operasyonları için gerekçe yaratabilir.
Böylesi bir durumda iç göç, altyapı çöküşü ve güvenlik boşlukları yeniden artabilir. Bu, hem yerel halk hem de bölgedeki denge için ciddi bir tehdit anlamına gelir.
ABD, Türkiye ve Rusya’nın hesapları
-
ABD: DSG’nin statüsüne bağlı olarak sahadaki askeri varlığını azaltabilir veya sürdürmek için yeni gerekçeler arayabilir.
-
Türkiye: Güvenlik merkezli politikasını sürdürür; entegrasyonun “kontrolsüzleşmesi” durumunda sınır ötesi müdahaleleri yeniden gündeme alabilir.
-
Rusya: Şam ve DSG arasındaki sürecin garantörü olmaya çalışarak diplomatik etkisini artırabilir.
Yerel siyaset ve toplum dinamikleri
Entegrasyon, sadece askeri bir süreç değil; toplumsal meşruiyet sınavı. Yerel halkın temsil edilmediği, kültürel hakların güvence altına alınmadığı bir entegrasyonun kalıcı barış üretmesi zor. DSG’nin bugüne kadar kazandığı meşruiyeti koruyabilmesi, demokratik katılımı ve sivil yönetim modelini sürdürmesine bağlı.
Post-DSG dönemi, Suriye’nin kuzeyinde hem umut hem risk barındırıyor.
Başarılı bir entegrasyon, ülkenin toprak bütünlüğünü güçlendirebilir ve Türkiye-Şam hattında yumuşama yaratabilir. ancak başarısızlık, yalnızlaşma ve yeniden silahlanma sürecini tetikleyebilir.
Bölgedeki her aktör için bu, dikkatle yönetilmesi gereken tarihî bir dönemeç.
Kürtler İçin Tarihsel Döngü: Umut, Direniş, ve Yeniden Bekleyiş
Kürtler için Suriye’deki her politik dönüşüm, sadece bir güvenlik meselesi değil — aynı zamanda tarihsel bir döngünün yeniden yaşanması anlamına geliyor: Umut, örgütlenme, direniş ve çoğu kez yeniden bekleyiş. 2012’de Kürtlerin özerk yönetim kurmasıyla başlayan dönem, kısa sürede bir “kültürel ve siyasi uyanış”a dönüştü. Ancak bu kazanımların çoğu, bölgesel pazarlık masalarında sürekli olarak yeniden tanımlandı.
Entegrasyonun Psikolojik Yüzü
DSG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu olasılığı, Kürtler açısından iki farklı duygu yaratıyor:
-
Güvenli bir statü arayışı: Devlet yapısına dahil olmanın uluslararası güvence anlamına geldiğine inanan kesimler için bu, bir tür siyasi “normalleşme” fırsatı.
-
Kimliksel kaygı: Ancak milliyetçi ve ulusal bilinç taşıyan Kürtlerin büyük bölümü için entegrasyon, Rojava deneyiminin fiilen sona ermesi anlamına geliyor. Bu da duygusal olarak bir “kimlik erozyonu” korkusu yaratıyor.
Rojava Deneyiminin Kolektif Belleği
Rojava, Kürtler nezdinde sadece bir özerklik girişimi değil, aynı zamanda “ilk defa kendi kendini yönetebilme” tecrübesi olarak kolektif hafızada yer etti. Bu hafıza, 20. yüzyılın sonundan itibaren Güney (Kürdistan Bölgesi) ile başlayan bir özgüven dalgasının Suriye’ye yansımasıydı. Dolayısıyla Rojava’nın “entegrasyonla kapanması”, bu dalganın tersine dönmesi olarak algılanabilir.
Tersine, DSG’nin Şam’la entegrasyonunun başarısız olması durumunda ise Kürtler, askeri anlamda yalnızlaşma riskiyle karşı karşıya. ABD’nin bölgedeki varlığının sınırlanması, Türkiye’nin olası yeni operasyonları ve İran’ın Şii milis ağları düşünüldüğünde, bu yalnızlık sadece stratejik değil, aynı zamanda varoluşsal bir endişe haline geliyor.
Kürtler İçin Yeni Soru
Bu tablo, Kürtler açısından yeni bir soruyu gündeme getiriyor:
“Devletin parçası olmak mı, yoksa yeniden kendi yolunu çizmeye çalışmak mı daha güvenli?”
Ne Şam, ne Ankara, ne de Washington bu soruya Kürtlerin duygusal dünyasına hitap eden bir yanıt verebilmiş değil. Ancak sahada yaşanan her gelişme, bu yanıtın giderek daha fazla Kürt toplumunun içinden çıkacağına işaret ediyor. Ve burada da belirleyici olan 4 parçaya bölünmüş ve her parçasında da defalarca kez bölünmüş Kürt toplumsal gerçekliğinin kimliğinden uzaklaşmasının getirdiği yabancılaşma olacak. Kürtler dünyanın kendileri ile ilgili nihai kararı vermelerini beklerken, kan ve gözyaşının işlediği kendi kaderlerini ellerine alabilme fırsatını yakalayabilecekler mi?