Analiz: DSG’nin Sekiz Yılda Geldiği Nokta: Rakka Zaferinden Bölgesel Denge Unsuruna
Rakka’nın kurtuluşundan sekiz yıl sonra, Demokratik Suriye Güçleri hem iç istikrar hem de dış baskılarla sınanıyor.

20 Ekim 2017’de Rakka’nın IŞİD’den kurtarılmasıyla birlikte Demokratik Suriye Güçleri (DSG), sadece Suriye’nin değil, uluslararası toplumun da gündemine oturdu. O gün “hilafetin başkentinin” düşmesiyle sembolleşen zafer, DSG’yi sahadaki en etkili askeri ve siyasi aktörlerden biri haline getirdi. Aradan geçen sekiz yılda örgüt, hem askeri gücünü kurumsallaştırmaya hem de özerk yönetim modelini sağlamlaştırmaya çalıştı. Ancak bu süreç, aynı zamanda zorlu bir denge arayışını da beraberinde getirdi.
IŞİD’in yenilgisi ve kurumsallaşma süreci
Rakka operasyonu, DSG’nin askeri açıdan en karmaşık ve maliyetli harekâtıydı. Binlerce savaşçının hayatını kaybettiği bu süreç, DSG’yi uluslararası koalisyonun sahadaki en güvenilir ortağı haline getirdi. 2018’den itibaren örgüt, IŞİD sonrası dönemde güvenlik boşluğunu doldurmak ve idari yapıyı inşa etmek için yerel meclisler, kadın konseyleri ve güvenlik birimleri kurdu.
Bu dönemde “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” modelinin temelleri atıldı. DSG’nin siyasi kolu olarak hareket eden Suriye Demokratik Konseyi (SDK), yerel yönetimleri koordine ederken, bölgedeki aşiretlerle ve etnik gruplarla uzlaşı mekanizmaları kuruldu.
Zorlu komşuluklar: Şam, Ankara ve Moskova hattı
DSG’nin askeri ve siyasi varlığı, Şam yönetimiyle ilişkilerde hep ikircikli bir zeminde kaldı. Suriye hükümeti, DSG’yi “geçici bir oluşum” olarak görürken, örgüt ise merkezi bir uzlaşmaya kapıyı açık bırakmakla birlikte, özerkliğinden taviz vermedi.
Türkiye ile ilişkiler ise her zaman gergin oldu. Ankara, DSG’yi PKK’nin uzantısı olarak tanımladı ve kuzey Suriye’deki varlığına karşı 2018’den itibaren üç ayrı askeri operasyon düzenledi. Bu operasyonlar, DSG’nin sınır hattında savunma stratejisini yeniden şekillendirmesine neden oldu.
Rusya ise, özellikle 2019’daki ABD çekilme süreci sonrasında DSG’nin güvenlik garantörlerinden biri haline geldi. Ancak Moskova’nın önceliği, Şam’la yeniden entegrasyonun sağlanmasıydı; bu da DSG için uzun vadeli bir belirsizlik yarattı.
ABD ile ilişki: Ortaklık ama belirsizlik
DSG’nin en önemli dış destekçisi kuşkusuz ABD oldu. Washington, IŞİD’le mücadele misyonu kapsamında DSG’ye askeri ve lojistik destek sağladı. Ancak son yıllarda ABD’nin bölgeden çekilme sinyalleri, DSG içinde “yalnız bırakılma” endişesini güçlendirdi.
Mazlum Abdi’nin son dönemde yaptığı açıklamalarda, ABD ile iş birliğinin “terörle mücadeleye odaklı bir ortaklık” olduğu vurgulanırken, bölgesel istikrar için uluslararası garantilerin güçlendirilmesi çağrısı dikkat çekiyor. DSG, hem ABD hem de Avrupa ülkeleriyle güvenlik ve insani yardımların sürmesi için diplomatik temaslarını artırdı.
Toplumsal dönüşüm ve yerel meşruiyet arayışı
Askeri alandaki başarılarına karşın, DSG’nin karşılaştığı en büyük sınavlardan biri sivil yönetim ve ekonomik istikrar oldu. Rakka, Deyrizor ve Haseke gibi bölgelerde yeniden inşa çalışmaları devam ederken, savaşın yarattığı yıkım ve kaynak eksikliği halkın günlük yaşamını zorlaştırıyor.
Buna rağmen DSG, yerel meşruiyetini güçlendirmek için aşiretlerle yakın diyalog politikası izliyor. Kadınların ve gençlerin siyasi hayata katılımını artırmaya yönelik adımlar da bu dönemin dikkat çeken yönlerinden biri.
Sekiz yıl sonra: Zaferin mirası ve geleceğin belirsizliği
Rakka’nın kurtuluşu, DSG açısından sadece bir askeri zafer değil, bir varlık deklarasyonuydu. Bugün örgüt, uluslararası güçlerin kesişim noktasında hem askeri hem de siyasi bir denge unsuru haline gelmiş durumda. Ancak bu konum, aynı zamanda büyük bir kırılganlık taşıyor.
Bölgesel dengelerdeki her değişim — Washington’daki seçimler, Şam’la olası müzakereler ya da Ankara’nın yeni operasyon tehditleri — DSG’nin geleceğini doğrudan etkileyebilir. Buna rağmen örgüt, “şehitlerin kanı üzerinde pazarlık yapılmayacağı” mesajıyla, kendi varlığını koruma iradesini güçlü biçimde sürdürüyor.
Uzman Görüşleri: DSG’nin geleceği bölgesel dengelere bağlı
Ortadoğu uzmanları, DSG’nin sekiz yılda askeri bir güçten özerk yönetim modeline evrilmesini “bölgesel siyaset açısından istisnai bir örnek” olarak değerlendiriyor. Ancak bu yapının sürdürülebilirliği konusunda farklı görüşler öne çıkıyor.
Rojava merkezli siyasi analizci Heysem El-Hesen, DSG’nin yerel yönetim kapasitesini artırmasına rağmen, dış destek olmadan varlığını korumasının güç olacağını söylüyor:
“ABD’nin askeri ve diplomatik desteği DSG’nin varlık sigortasıdır. Ancak Washington’un iç siyasetinde değişiklik olursa, bu yapı ciddi güvenlik riskiyle karşı karşıya kalabilir.”
Avrupalı bir diplomatik kaynak ise DSG’nin artık sadece askeri bir güç değil, “kriz yönetimi modeli” olarak da değerlendirildiğini belirtiyor:
“Rakka ve Haseke’de kurulan yerel yönetimler, savaş sonrası Suriye’nin yeniden inşası için bir laboratuvar niteliğinde. DSG’nin geleceği, bu modelin siyasi tanınırlık kazanıp kazanamayacağına bağlı.”
Ortadoğu Enstitüsü araştırmacısı Sarah Linton da DSG’nin önündeki en büyük sınavın iç bütünlüğü korumak olduğunu vurguluyor:
“Kürtler, Arap aşiretleri ve Süryani topluluklar arasında kurulan denge, hem DSG’nin hem de Özerk Yönetim’in devamlılığı için hayati. Bu denge bozulursa, sekiz yıllık kazanımlar hızla eriyebilir.”
Uzmanlara göre DSG’nin geleceği, ABD’nin sahadaki varlığı, Türkiye’nin sınır politikaları ve Şam’la olası müzakerelerin seyrine bağlı olarak şekillenecek.