Analiz: Şam, Ankara, Washington: DSG Üzerinden Kurulan Üçlü Denge

Erdoğan’ın açıklamasıyla Türkiye, ilk kez DSG’yi “terör örgütü” olarak anmadan konuştu. Ankara-Şam hattında yeniden canlanan temaslar, DSG’nin Suriye ordusuna katılım süreci ve Washington’ın sessizliği, Ortadoğu denkleminde yeni bir denge arayışını gündeme getiriyor.

Analiz: Şam, Ankara, Washington: DSG Üzerinden Kurulan Üçlü Denge

KRDnews - Ankara, Suriye Demokratik Güçleri’nin (DSG) Suriye devletine entegrasyonuna tamamen karşı olmadığı mesajını verdi. Türk askeri kaynakları, bu entegrasyonun yalnızca ülkenin toprak bütünlüğü garanti altına alınır ve DSG “ayrılıkçı gündeminden” vazgeçerse kabul edilebileceğini belirtti. DSG Komutanı Mazlum Abdi ise Türkiye’nin tutumunda “dikkat çekici bir yumuşama” gözlemlediklerini söyledi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Mısır’ın Şarm eş-Şeyh kentinde düzenlenen “Barış Zirvesi” dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklamada, “Suriye Demokratik Güçleri’nin en kısa zamanda Suriye devlet yapısına entegre olmasını umut ediyoruz” dedi. Bu açıklama, Ankara’nın DSG’yi ilk kez “terör örgütü” olarak nitelemeden anması bakımından dikkat çekti.

Erdoğan’ın sözleri, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından da tekrarlandı. Bu durum, Türkiye’nin uzun süredir “terör örgütü” olarak tanımladığı DSG’ye yönelik yaklaşımında bir değişim yaşandığı yönünde yorumlandı.

Türkiye’nin Yeni Hesabı: Diyalog Yoluyla Kontrol

Türk Savunma Bakanlığı’ndan üst düzey bir askeri kaynak, “Türkiye’nin Suriye konusundaki duruşu değişmedi; ancak yöntem farklı olabilir” dedi.
Kaynak, “Bizim için temel mesele, Suriye’nin toprak bütünlüğüdür. Tek devlet, tek hükümet, tek ordu, tek bayrak. SDG(DSG) bu çerçeveye uymayı kabul ederse, entegrasyon sürecine karşı değiliz,” ifadelerini kullandı.

Aynı kaynak, “Türkiye askeri çözümde aciz değil. Ancak diyalogla çözüm önceliğimizdir. 10 Mart mutabakatının tüm maddeleri uygulanırsa biz bu süreci destekleriz,” diye ekledi.

Bu açıklamalar, Türkiye’nin son yıllarda giderek daha fazla “alan kontrolü” yerine “merkezi otoriteyle uyumlu çözüm” politikasına yöneldiğini gösteriyor. Ankara, böylece hem sınır güvenliğini hem de Kürtlerin siyasi özerklik arayışını aynı çerçevede dengelemeyi hedefliyor.

Mazlum Abdi: “Türk Tutumu Yumuşadı”

Demokratik Suriye Güçleri (DSG) Komutanı Mazlum Abdi, Associated Press’e yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin DSG’nin Suriye ordusuna katılması konusundaki tavrında bir esneklik görüyoruz,” dedi.

Abdi, Şam yönetimiyle yürütülen görüşmelerin somutlaştığını ve “entegrasyonun genel çerçevesi üzerinde mutabakat sağlandığını” belirtti. Anlaşmaya göre DSG güçlerinin bireysel değil, “büyük askeri birlikler” halinde Suriye Savunma Bakanlığı’na bağlı tugaylar olarak orduya entegre edilmesi planlanıyor. DSG’ye bağlı iç güvenlik güçleri (Asayiş) de İçişleri Bakanlığı’na bağlanacak.

Abdi, “Bu süreç tamamlanırsa, tüm Suriyelilerin eşit haklara sahip olduğu bir yönetim kurulabilir. Biz birleşik ama adem-i merkeziyetçi bir Suriye istiyoruz,” dedi.

Bu formül, Şam’ın egemenlik anlayışına uygun görünürken, DSG’ye de sahada varlığını kurumsal biçimde sürdürme imkânı tanıyor.

Şam’ın Temkinli Hesabı

Suriye’deki siyasi analistler, DSG’nin orduya entegrasyon sürecinin “artık çok yakın” olduğunu söylüyor. Ancak kaynaklar, Şam yönetiminin “entegrasyon sonrası DSG birliklerinin ülkenin diğer bölgelerinde görevlendirilebilmesini” şart koştuğunu aktarıyor.

Independent Arabia’ya konuşan siyasi analist Bassam Süleyman, “Şam, DSG’ye bağlı birliklerin sadece kuzeydoğuda kalmasını istemiyor. Bu birlikler Savunma Bakanlığı’na bağlanınca Hama, Humus veya başka bir vilayette görev yapabilir,” dedi.

Şam açısından bu, sadece bir askeri entegrasyon değil, ülkenin kuzeyinde oluşmuş fiili özerklik alanının da merkezi sisteme yeniden bağlanması anlamına geliyor.

Moskova ve Tahran: Kontrollü Birleşmeye Destek

Rusya ve İran, bu süreci kendi çıkarları açısından destekliyor. Moskova, Türkiye ile Şam arasında yeniden kurulacak temasın garantörü olma rolünü pekiştirirken, İran DSG’nin Şam’a bağlanmasını ABD’nin Suriye’deki nüfuzunun zayıflaması olarak görüyor.

Rus yetkililer, Astana sürecinin askeri değil “politik” boyutunun öne çıkarılmasını savunurken, Şam’ın kuzeydeki egemenliğini yeniden tesis etmesinin “siyasi çözümün parçası” olduğunu vurguluyor.

Washington’un Hesabı: Sessiz Fakat Etkili

ABD, DSG’nin Suriye ordusuna entegrasyonu konusunda sessiz kalmayı tercih ediyor. Ancak bu sessizlik, onay anlamına gelmiyor. Washington, DSG’yi IŞİD’le mücadelede “saha ortağı” olarak görmeye devam ederken, aynı zamanda bölgedeki askeri varlığının gerekçesi olarak DSG’nin özerk yapısına dayanıyor.

Eğer DSG tamamen Şam’a entegre olursa, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığına yönelik hukuki ve siyasi zemin büyük ölçüde ortadan kalkacak. Bu nedenle Washington’un önceliği, sürecin “kontrollü” ilerlemesi.

Bazı analistlere göre, ABD yönetimi Türkiye’nin Gazze ateşkesi sürecinde oynadığı rolün karşılığında, Suriye dosyasında Ankara’ya belli bir diplomatik alan tanımış olabilir. Bu, Washington’ın bölgesel önceliklerini yeniden tanımladığına işaret ediyor.

Ankara-Şam Hattında Yeni Dönem Mi?

DSG’nin entegrasyonu, Ankara ile Şam arasında uzun süredir askıya alınan diplomatik temasların yeniden başlamasının da önünü açabilir. İki tarafın istihbarat kurumları arasında yürütülen sınırlı diyalogun bu süreçte genişlemesi bekleniyor.

Türkiye açısından DSG’nin Suriye ordusuna katılması, sınır hattındaki “fiili özerklik” riskinin ortadan kalkması anlamına geliyor. Şam içinse bu, ulusal egemenliğin yeniden tesis edilmesi demek.

Ancak mülteciler, sınır güvenliği ve yerel yönetimlerin statüsü gibi başlıklar iki taraf arasında hâlâ çözülmeyi bekleyen temel dosyalar olarak duruyor.

Yeni Denge Arayışı

Ortadoğu’da dengeler hızla yeniden şekilleniyor. Türkiye, Suriye ve ABD arasında DSG’nin geleceğine dair başlayan bu dolaylı diyalog, bölgedeki güç merkezlerinin birbirine yaklaşma arayışının da bir göstergesi.

Bugün üç temel eksen ön plana çıkıyor:

  1. Ankara’nın güvenlik öncelikleri,

  2. Şam’ın egemenlik arzusu,

  3. Washington’ın kontrollü geri çekilme stratejisi.

Bu üç eksenin kesişim noktasında DSG’nin geleceği belirleniyor. Bu süreç sadece Suriye Kürtleri için değil, Türkiye’nin güney sınırlarından Lübnan’a kadar uzanan tüm bölgesel güvenlik denkleminde yeni bir sayfa anlamına geliyor.