DEM Parti’den “çözüm komisyonu” açıklaması: Çekilmedik, barışın dilini savunduk

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), TBMM’deki “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun son toplantısında yaşanan tartışmalara ilişkin açıklama yaptı.

DEM Parti’den “çözüm komisyonu” açıklaması: Çekilmedik, barışın dilini savunduk

DEM Parti Komisyon üyeleri Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meral Danış Beştaş, Hakkı Saruhan Oluç, Celal Fırat ve Cengiz Çiçek’in ortak imzasıyla yapılan açıklamada, basında yer alan “DEM Parti komisyonu terk etti” haberlerinin gerçeği yansıtmadığı vurgulandı.

Açıklamada, “Komisyondan çekilmedik; davetlinin zehirli dilde ısrar etmesi üzerine, barışın diline dikkat çekmek için konuşması bitene kadar salondan ayrıldık” denildi.

Açıklamada, komisyonun bugüne kadar farklı görüşlerin demokratik olgunlukla ifade edildiği bir platform olduğuna dikkat çekildi.

“Barış dilde başlar. Komisyona davet edilen bir temsilci, çözüm karşıtı ve ayrıştırıcı bir dil kullanarak süreci provoke etmeye çalıştı” ifadelerinin yer aldığı açıklamada, “Bu nefret yüklü dil sadece DEM Parti’yi değil, farklı partilerden milletvekillerini de rahatsız etti. Çözüm ve barış için kurulan komisyonun ‘barış nasıl olmaz’ sunumuna dönüştürülmesine izin veremeyiz” denildi.

“DEM Parti olarak, barış dilini ve demokratik çözüm aklını öne çıkarma sorumluluğunu sürdürmeye devam edeceğiz” denilen açıklamada, “DEM Parti, komisyonun önümüzdeki dönemde geçiş dönemi yasaları, infaz ve TMK-TCK düzenlemeleri ile yerel yönetimler konusunda çalışmalar yapması gerektiğini vurguladı” ifadelerine yer verildi.

DEM Parti Komisyon Üyeleri Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meral Danış Beştaş, Hakkı Saruhan Oluç, Celal Fırat ve Cengiz Çiçek’in ortak imzasıyla yapılan açıklama aynen şöyle:

“Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 10’uncu ve 11’inci toplantısını gerçekleştirdi. İki günlük toplantılarda akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları görüşlerini komisyonumuzla paylaştı. Davetlilerin yaptıkları sunumlarda vurguladıkları idari, siyasi ve hukuki düzenlemeler Kürt sorununda demokratik çözüm ve barış için yapılması gerekenlere dair güçlü öneriler içermekteydi. Biz bu önerileri çok kıymetli buluyoruz ve faydalanıyoruz. Bu önerilerin komisyonun ileriki günlerdeki çalışmalarına da katkı sağlayacağına inanıyoruz.

Komisyon tarafından dinlenen kişi ve kurumların sunumları dünya deneyimlerini ve Türkiye’nin barış ve demokratik çözüm birikimini net şekilde göstermektedir. Bu yönüyle yolun başında olmadığımızı önemle hatırlatmak isteriz.

Bugünkü toplantıda bir davetlinin yaptığı sunum çeşitli tartışmalar yarattı. Bu tartışmalara açıklık getirmek adına bazı hususları kamuoyuyla paylaşma ihtiyacı hasıl oldu.

Öncelikle söyleyelim ki barış dilde başlar. Eğer bugün barışı konuşuyorsak buna uygun bir dil ve üslup geliştirmek herkesin temel görevidir. Ne yazık ki bugün komisyonda dinlenen bir kurum temsilcisi, barışa hizmet etmeyen zehirli bir dil ve çözüm karşıtı bir tutum sergilemiştir. Davetli, konuşması boyunca çözümsüzlüğe hizmet eden, ayrıştırıcı ve son derece sorunlu bir dil kullanmıştır. Çözüm ve barış için toplanan komisyona adeta “barış nasıl olmaz?” sunumu yapmıştır. Bilindiği gibi barış umutları, böyle bir dille ve tutumla büyütülemez.

Kürt halkının özgürlük ve barış mücadelesine karşı tüm nefretiyle konuşan bu davetli, geçmişi provokatif şekilde eşeleyerek komisyonu çözümün değil, çözümsüzlüğün yeri haline getirme gayreti içerisinde olmuştur. Davetlinin kullandığı şiddet dolu, eril, cinsiyetçi ve nefret içeren dil sadece DEM Partili komisyon üyelerini değil, diğer partilerden birçok milletvekilini de ciddi şekilde rahatsız etmiştir. Bizler de demokratik hakkımızı kullanarak bu zehirli dille yapılan konuşmaya tepki gösterdik.

Bilindiği üzere, çalışmalarına başladığı günden beri komisyonun yaptığı tüm dinlemelerde, farklı görüşlerdeki kişi ve kurumları bir demokratik olgunluk içerisinde dinledik. Farklı fikirlerin belirli bir olgunluk düzeyinde ifade edilmesi ortamını bilhassa korumaya özen gösterdik. Fakat bugünkü davetlinin konuşmasının barış umutlarına zarar verdiğini ve komisyonun bugüne kadarki çalışma ortamını zehirlemeye çalıştığını belirtiyoruz.

DEM Parti olarak, barış dilini ve demokratik çözüm aklını öne çıkarmaya ve bu konuda pozitif bir rol oynamaya çalışıyoruz. Aynı sorumlu yaklaşımın komisyonda üyesi olan bütün partiler tarafından da geliştirilmesi gerektiğini her fırsatta belirttik ve bu vesileyle bu ihtiyacı tekrardan hatırlatıyoruz. Önümüzdeki günlerde komisyonda konuşacak kişi ve kurum temsilcilerinin toplumsal barışa katkı sağlayacak, sürecin ruhuna uygun, sorumlu ve hassas bir dil kullanacaklarını temenni ediyoruz. Binbir emekle geliştirilen bu süreçte, dilde özen ilkesinin en yılmaz savunucularından olduğumuzdan hareketle, aklı ve vicdanı zehirleyen, ortamı bulanıklaştıran ve ortak aklın oluşumunu sekteye uğratacak yaklaşımlara da taviz vermeyeceğimizi belirtiyoruz.

Bu kapsamda, bugün yaşanan gerilime dair basında çıkan “DEM Parti Komisyonu terk etti” haberlerinin gerçeği yansıtmadığını ifade etmek istiyoruz. Komisyondan çekilmedik; söz konusu davetlinin zehirli dilde ısrar etmesi üzerine, barışın diline dikkat çekmek üzere bu kişinin konuşması bitene kadar oturumdan ayrıldık.

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin çok önemli bir parçasıdır. Bu komisyonun çalışmalarını en güçlü şekilde devam ettirmesi, Türkiye’de yeni bir dönemin kapılarını ardına kadar aralayacaktır.

Komisyonun önümüzdeki günler itibariyle geçiş dönemi yasaları, infaz yasası, TMK-TCK ve yerel yönetimler başta olmak üzere demokratikleşme yasalarını eş zamanlı bir şekilde görüşerek ihtisas komisyonlarına iletmesi gerekmektedir. 1 Ekim’den itibaren TBMM barış mesaisi yapmalı, bu mesainin mutfağı da Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu olmalıdır.

Öte yandan bugün umut hakkına dair Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin net bir karar vermesi ve yasal düzenleme için Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonuna atıfta bulunması tarihi önemde ve değerdedir. Komisyonun umut hakkına dair komitenin önerilerini dikkate alması, Türkiye halklarının barışçıl geleceğine önemli bir katkı sağlayacaktır.”