Demirtaş İddiası ve Yeni Süreç Tartışmaları: Ankara Kürt Siyasetinde Muhatap Arayışında mı?
NTV’deki süreç ve muhataplık çerçevesinde Edirne Cezaevi’nde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile de ‘görüşme yapıldı’ iddiası yalanlandı; ancak kulislerde Ankara’nın Kürt meselesinde yeniden muhatap arayışına girdiği konuşuluyor. Gözler Demirtaş, Öcalan ve bölgesel denkleme çevrildi.

KRDnews - NTV’de 21 Ekim akşamı yayınlanan Siyasi İşler programında konuşan Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu, “yeni çözüm süreci tartışmaları” bağlamında dikkat çekici bir iddia ortaya attı.
Müderrisoğlu, “muhataplık çerçevesinde Edirne Cezaevi’nde bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile de görüşmeler yapıldığını” öne sürdü.
Bu açıklamanın ardından Demirtaş’ın basın danışmanı Zinar Karavil, iddiayı kesin bir dille yalanladı:
“Sayın Demirtaş ile bu kapsamda yapılmış herhangi bir görüşme olmamıştır. Sürecin hassasiyeti nedeniyle kamuoyuna saygıyla bildiririz.”
Yeni süreç iddiaları ve Ankara’nın muhatap arayışı
Müderrisoğlu’nun sözleri, özellikle son haftalarda hem PKK’nin Irak’taki konumu hem de Kuzey Suriye’deki gelişmeler üzerinden Ankara’nın Kürt meselesine dair “yeni bir diplomatik yaklaşım” aradığı yönündeki tartışmaları yeniden alevlendirdi.
Ankara kulislerinde son dönemde iki paralel değerlendirme öne çıkıyor:
-
Güvenlik boyutu: PKK’nin Irak ve Suriye’deki pozisyonunu zayıflatmak için bölgedeki Kürt aktörlerle teması artırmak.
-
Siyasi boyut: Türkiye içindeki Kürt seçmenle yeniden temas kurabilecek “yeni, meşru ve sivil bir kanal” yaratmak.
Bu noktada, Demirtaş’ın adı —tutuklu olmasına rağmen— “Kürt siyasetinde en güçlü sivil figür” olarak gündeme geliyor.
Demirtaş’ın pozisyonu: Cezaevinden sembolik liderliğe
2016’dan bu yana Edirne Cezaevi’nde bulunan Demirtaş, aktif siyasetten çekildiğini açıklamış olsa da, gerek cezaevi yazıları gerekse toplum nezdindeki etkisiyle HDP/DEM tabanında moral otorite konumunu koruyor.
DEM Parti’nin iç tartışmalarında da onun dolaylı etkisi açık biçimde hissediliyor.
Kürt siyasetinde üç paralel meşruiyet hattı mevcut:
-
Abdullah Öcalan hattı: İdeolojik ve örgütsel merkez.
-
Mazlum Abdi hattı: Suriye sahasında fiili güç.
-
Selahattin Demirtaş hattı: Türkiye kamuoyu içinde siyasi ve demokratik temsilin sembolü.
Bu üç figür arasındaki denge, hem Kürt siyasetinin yönünü hem de Ankara’nın nasıl bir muhatap seçeceğini belirliyor.
Ankara açısından Demirtaş: Risk mi fırsat mı?
AK Parti çevrelerinde uzun süredir sessizce sürdürülen bir tartışma mevcut:
“Eğer Türkiye, Kürt seçmenle yeniden bağ kuracaksa, bu bağ kim üzerinden kurulabilir?”
Bazı siyasi danışmanlar, Demirtaş’ın örgütsel değil, toplumsal karşılığı nedeniyle “muhataplık açısından riskli ama etkili bir kanal” olduğunu savunuyor. Diğerleri ise, Demirtaş’ın Öcalan’dan bağımsız ve zaman zaman eleştirel duruşunun “devlet için tercih edilebilir ama örgüt açısından kırmızı çizgi” olduğunu düşünüyor.
Bu nedenle, Demirtaş adı gündeme her geldiğinde Ankara–İmralı ekseninde bir hassasiyet oluşuyor.
Demirtaş–Öcalan ikilemi: Kurgulanan mı, gerçek mi?
Son yıllarda gerek medya yansımaları gerekse devlet içi analizlerde, “Demirtaş–Öcalan ayrımı” sistematik biçimde işleniyor.
Bu ayrımın üç katmanı var:
-
İdeolojik fark: Demirtaş, örgüt çizgisinden daha demokratik ve çoğulcu bir dil kullanıyor.
-
Siyasal strateji farkı: Öcalan “devletle müzakere”yi savunurken, Demirtaş “halkla siyasal müzakere”ye vurgu yapıyor.
-
Temsil farkı: Öcalan örgütsel aidiyetin lideri, Demirtaş toplumsal tabanın sembolü.
Bazı gözlemciler, devletin bu farkı yeni bir diyalog zemini inşa etmek için kullanmak istediğini, bazıları ise bunun Kürt hareketini bölme stratejisinin devamı olduğunu savunuyor.
Sonuç: Sessiz bir yeniden pozisyon alma dönemi
Demirtaş ile görüşme iddiası doğru olmasa da, bu söylentinin dolaşıma girmesi bile Ankara’nın “Kürt meselesinde sessiz bir yeniden konumlanma süreci” başlattığının göstergesi sayılabilir.
Devlet içindeki farklı kanatlar, geçmiş çözüm sürecinden alınan derslerle yeni bir çerçeve arayışında.
Ancak hangi muhatap seçilirse seçilsin, bu kez belirleyici olan yalnızca güvenlik değil, sivil meşruiyetin kimde toplandığı olacak.