Dış Düşman, İç Sessizlik: İsrail Saldırıları Sonrası İran’da Yeni Denge
İsrail’in son saldırılarının ardından İran’da güvenlik refleksi yeniden öne çıktı. Tahran yönetimi “ulusal direniş” söylemiyle dış düşmana karşı birlik çağrısı yaparken, içeride artan sessizlik ve denetim, rejimin meşruiyet krizine yeni bir biçim kazandırıyor.
İsrail’in İran topraklarını hedef alan son saldırıları, bölgesel tansiyonu bir kez daha en üst seviyeye taşıdı. Ancak füzelerin dumanı dağılırken Tahran’da daha derin bir dönüşüm yaşanıyor: güvenlikten meşruiyete uzanan bir yeniden yapılanma süreci.
Saldırıların hemen ardından Devrim Muhafızları’nın “kararlı misilleme” açıklamaları ve sokaklarda düzenlenen rejim yanlısı gösteriler, İran’ın klasik kriz refleksini yeniden sahneye taşıdı. Dış tehdit, iç konsolidasyonun en güçlü aracına dönüştü. Ancak bu kez fark, toplumun sessizliğinde gizli.
2019 protestoları ve 2022’de Mahsa Amini’nin ölümü sonrası yaşanan kitlesel öfke dalgası, rejimin halkla arasındaki meşruiyet mesafesini büyütmüştü. İsrail saldırıları ise bu mesafeyi görünmez kılmanın yeni bir aracı haline geldi.
Tahran yönetimi, “dış düşman” söylemiyle hem reformist muhalefeti bastırıyor hem de yorgun halkın dikkatini ekonomik krizden uzaklaştırıyor.
İran iç siyasetinde bu süreç, “sessizlikle kurulan istikrar” olarak tanımlanıyor. Toplum, güvenlik devleti gölgesinde yeniden hizalanırken, siyasal elitler arasında da stratejik bir uzlaşı oluşuyor. Muhafazakâr kanat, “direniş hattı” retoriğiyle meşruiyetini pekiştiriyor; reformistler ise, “ulusal birlik” çağrısı söylemiyle rejimle geçici bir ateşkes haline giriyor.
Bölgesel düzlemdeyse Tahran, İsrail saldırılarını fırsata çevirmeye çalışıyor. “Direniş Ekseni” olarak adlandırılan yapı — Hizbullah, Şii milisler, Husiler — bu dönemde yeniden sahneye çekiliyor. İran, doğrudan çatışma riskini minimize ederken vekil güçler aracılığıyla düşük yoğunluklu bir caydırıcılık siyaseti izliyor. Bu strateji hem iç kamuoyuna “güçlü İran” imajı veriyor hem de Batı’ya karşı müzakere masasında elini güçlendiriyor.
Ancak İran’ın iç dengeleri açısından tablo o kadar net değil. Uzun süredir derinleşen ekonomik kriz, yaptırımların halk üzerindeki baskısı ve genç nüfusun geleceksizlik hissi, rejimin dayanıklılığını sınıyor. İsrail saldırıları, kısa vadede birlik yaratmış gibi görünse de, meşruiyet açığını kapatmaktan çok, onu zamana yayma stratejisi olarak işlev görüyor.
Tahran bugün hem dış düşman tehdidiyle ayakta duran hem de içerideki sessizlikten beslenen bir rejim modeli inşa ediyor. Bu yeni denge, sürdürülebilir olmaktan ziyade, sürekli bir “kriz döngüsüne” bağımlı hale gelmiş durumda.
İran için dış düşman artık sadece bir tehdit değil, aynı zamanda iç sessizliğin sigortası.