KDP’nin Seçim Stratejisi: “İşgalcilerin elinde toprak kalmamalı”

Mesrur Barzani’nin Erbil mitingindeki çağrısı, KDP’nin 2025 seçim stratejisinin merkezini oluşturuyor: tartışmalı bölgelerin geri alınması iddiası, Anayasa’nın 140. maddesinin uygulanmaması ve Kürdistan Bölgesi’nin göreli güvenliği üzerinden meşruiyet inşası.

KDP’nin Seçim Stratejisi: “İşgalcilerin elinde toprak kalmamalı”

KDP’nin seçim kampanyası çerçevesinde Masrour/Mesrur Barzani tarafından yapılan Kerkük ve “tartışmalı bölgelerin geri alınması” vurgusu, hem seçmene yönelik millî-duygusal çağrı hem de Bağdat karşısında siyasi pazarlık şansı yaratma amacı taşıyor.

KDP, Erbil yönetiminin hizmet üretme kapasitesini (elektrik, altyapı vs.) ve güvenlik performansını öne çıkararak Kürt seçmen tabanını motive etmeye çalışıyor. Bu strateji, partinin yerel meşruiyetini güçlendirirken Bağdat nezdinde müzakere gücünü artırma hedefi taşır. 

Anayasal mesele: Madde 140 hâlâ tamamlanmadı

2005 Anayasası’nın 140. maddesi, Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde nüfus tespiti, dönüş ve referanduma işaret ediyor; ancak uygulama 2007 sonu hedefini tutturmadı ve bugüne dek fiilen tamamlanmadı. Bu boşluk, Erbil ile Bağdat arasındaki yetki tartışmalarını derinleştiriyor; KDP bu hukuki boşluğu ve uygulama eksikliğini hem iç siyasette hem de uluslararası platformda “haklılık” tezine dönüştürüyor. 

Tartışmalı bölgeler — yer adları sadece retorik değil

Mesrur Barzani’nin söz ederek isimlendirdiği Mahmur, Zummar, Şengal (Şengal/Şingal) ve Hanekin gibi yerler, sadece sembolik hedefler değil; etnik, tarihi ve güvenlik boyutları olan sahalar. Bu sahalarda statü belirsizliği ve güvenlik güçlerinin/yerel aktörlerin farklı denetimleri, KDP için hem risk hem fırsat demek: risk çünkü zorlayıcı çatışma maliyeti yüksek, fırsat çünkü güçlü bir seçim performansı ile merkezi hükümete baskı kurma imkânı doğuyor. (Kirkuk özelinde bu durumun seçimlerin belirleyici alanlarından biri olduğu gündemde yer alıyor).

Güvenlik / hizmet sunumu

Son yıllarda Kürdistan Bölgesi, Irak ortalamasına göre göreli bir istikrar ve daha iyi hizmet sunumu imajı kurdu; bu durum KDP ve Erbil yönetiminin “güvenli, düzgün yönetilen bölge” anlatısını güçlendiriyor. Bu anlatı, KDP’ye seçmen nezdinde “kamu hizmetiyle meşruiyet” sağlarken, uluslararası aktörlere de işbirliği ve yatırım için güvenli bir muhatap gibi görünme avantajı sunuyor. Ancak istikrar mutlak değil: partiler arası rekabet, ekonomik kırılganlık ve bölgesel gerilimler hâlâ risk unsurları.

 Uluslararası düzlem ve Bağdat’ın tepkisi

Kürt siyasi aktörlerinin Washington, Brüksel ve bazı bölgesel aktörlerle geliştirdikleri ilişkiler, Kürtlerin uluslararası düzlemede daha görünür ve doğrudan muhatap haline gelmesine yol açtı. Bu durum, merkezi Irak yönetiminde rekabet ve “çekememezlik” algısını güçlendirebilir; Bağdat’ın petrol, bütçe ve güvenlik alanlarında sert pozisyon almasına zemin yaratır. KDP bunu lehine çevirirken, aynı zamanda dış aktörlerin “bölgesel hassasiyetlerini” gözetmek zorunda. 

Ekonomi ve enerji olgusu — Kerkük’ün merkezi rolü

Kirkuk’ün hidrokarbon kaynakları meselesi, siyasi rekabetin merkezinde duruyor. Kürdistan Bölgesi ile merkezi hükümet arasındaki petrol-gaz pazarlıkları ve uluslararası şirketlerle yürütülen görüşmeler, bölgenin statüsüne ilişkin müzakere alanlarını doğrudan etkiliyor. KDP, Kirkuk üzerinden ekonomik argümanlarını (kaynakların hakkaniyetli paylaşımı, bölgeye yatırım vb.) hem iç hem dış kamuoyuna anlatmaya çalışıyor.

KDP’nin seçim stratejisi — somut çizgiler ve riskler

  • Mesajlaşma: Güvenlik, hak talebi, hizmet üretimi — “Kerkük kalbimizdir, hizmet için biz” teması. (kitleleri motive eden millî ve hizmet söylemi).

  • Müzakere pozisyonu: Mecliste güçlü bir blok kurarak Bağdat ile pazarlık gücünü artırmak; enerji ve idari otonomi konularında taviz yerine kazanım peşinde koşmak.

  • Uluslararası yönelim: Yabancı yatırımcılar ve Batılı aktörlerle ilişkiler kullanılarak “KRI’nin istikrarı” anlatısını destekleyip, dış baskı yoluyla Bağdat’ı zorlamak.

  • Riskler: Aşırı hak iddiası, bölgede etnik gerilimi yükselterek kısa vadede güvenliği bozabilir; Bağdat’ın sert karşı hamleleri ve komşu ülkelerin (Türkiye, İran) hassasiyeti de tansiyonu artırma potansiyeli taşıyor. Ayrıca, Anayasa’daki (140) uygulama boşluğunun uluslararası hukuka doğrudan çözüm getirmediği unutulmamalı.

Sonuç

KDP’nin Kerkük ve tartışmalı bölgelere odaklanan seçim stratejisi, kısa vadede iç politika ödülleri (mobilizasyon, oy getirisi) sağlayabilir; orta-uzun vadede ise bu söylemin somut kazanıma dönüşebilmesi, ya Anayasa’nın uygulanması için ciddi bir siyasi uzlaşı ya da güçlü müzakereler ve uluslararası kolaylaştırıcılık gerektirir. Eğer Bağdat ile ilişkiler daha da zedelenirse, sahada yeni güvenlik-diplomatik dengeler ortaya çıkabilir.