Ankara'nın Hesabı: PKK'siz Türkiye, DSG'siz Suriye mi?

Türkiye, PKK’nin silahsızlandırılması ve DSG’nin Suriye rejimine entegre edilmesiyle hem iç güvenliğini sağlamayı hem de Suriye’de istikrarı artırmayı hedefliyor. Ancak Kürtler arasındaki güvensizlik, ABD ve İsrail gibi aktörlerin etkisi, Suriye rejimiyle zayıf ilişkiler ve Türkiye’deki siyasi bölünmüşlük süreci zora sokuyor.

Ankara'nın Hesabı: PKK'siz Türkiye, DSG'siz Suriye mi?

Ankara, PKK’nin silah bırakmasını ve DSG’nin Şam yönetimine entegre olmasını umuyor, ancak şüpheler ve riskler sürüyor.

Türkiye, Kürt silahlı gruplarla uzun süredir devam eden mücadelesinde kritik bir sınavla karşı karşıya. Ankara, PKK’nin silahsızlandırılmasını hızlandırmak ve Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) Şam yönetimine siyasi entegrasyonunu sağlamak istiyor.

Bu adımlar, Ankara tarafından “terörden arındırılmış bir Türkiye” ve bölgesel istikrar yönünde ilerleme olarak sunulsa da, Kürtler arasındaki köklü güvensizlik, özellikle İsrail ve ABD'nin dahil olduğu jeopolitik rekabetler ve Türkiye içindeki siyasi bölünmüşlük, ilerlemenin hızlı ya da garantili olmayacağını gösteriyor. Bu sürecin sonucu, yalnızca Türkiye’nin güvenlik hesaplarını değil, aynı zamanda Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve bölgedeki kırılgan güç dengesini de şekillendirecek.

Türkiye, PKK’nin silah bırakması ve bu örgütün Suriye kolu olarak tanımladığı DSG’nin entegrasyonu konusunda iyimser. Ancak ciddi gerilimler sürüyor: DSG, birliklerinin ordu içinde ayrı bir yapı olarak korunmasını isterken, Şam yönetimi savaşçıları bireysel olarak entegre etmek ve kuzeydoğudaki topraklarda merkezi kontrolü yeniden tesis etmek istiyor.

Ankara ise hem yeniden şiddet olaylarını önlemek hem de süreci hızlandırmak için iki taraf üzerindeki baskıyı artırma niyetinde.

1980’lerden bu yana Türkiye’ye karşı silahlı mücadele yürüten PKK’nin nihayet silah bırakabileceğine dair umutlar Ankara’da artarken, yetkililer bu sürecin kilidinin Suriye’de yattığını vurguluyor.

Türk liderler, Suriye Devlet Başkanı Ahmed el-Şara ile DSG komutanı Mazlum Abdi arasında 10 Mart’ta varılan anlaşmanın hayata geçirilmesi için DSG’ye çağrıda bulunuyor. Anlaşma uygulanırsa, DSG kontrolündeki kuzeydoğu bölgesi yeniden Suriye devletine katılacak; karşılığında Kürtlere hak tanınacak ve ulusal gelirlerden pay verilecek.

PKK, Türkiye, ABD ve AB tarafından terör örgütü olarak tanınıyor; ancak yalnızca Türkiye, DSG’yi PKK ile eş tutuyor. ABD ve Batılı müttefiklerce desteklenen DSG, IŞİD’le mücadelede kilit rol oynamış ve çoğu Arap çoğunluklu olan kuzeydoğu Suriye topraklarını yönetmeye devam ediyor.

Ankara hızlı ilerleme istiyor

DSG’nin Şam’la entegrasyonundaki gecikme, Türkiye’nin PKK’yi silahsızlandırma çabalarıyla doğrudan bağlantılı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi AK Parti’nin üst düzey yetkilisi Numan Kurtulmuş, tüm partilere, hükümetin “terörden arındırılmış Türkiye” hedefi doğrultusunda oluşturduğu 51 kişilik komisyona temsilci vermeleri çağrısında bulundu.

Bu hafta çalışmalara başlaması beklenen komisyonun, esas olarak Türkiye’nin onlarca yıldır süren Kürt meselesini çözmeye yönelik anayasal ve hukuki reformları ele alması bekleniyor. Henüz ayrıntılı reform planları açıklanmasa da, Kürtlere anayasal tanınma ve yüzlerce Kürt aktivist, siyasetçi ve gazetecinin serbest bırakılması gibi taleplerin gündeme gelmesi muhtemel.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli, 26 Temmuz’da yaptığı açıklamada, DSG’yi “süreci ağırdan almakla” ve PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki silah bırakma çağrısını dikkate almamakla eleştirdi. Bahçeli ayrıca PKK ve DSG’nin İsrail’in politikalarının aracı haline gelme riskine karşı uyarıda bulundu ve bu politikaların Suriye’yi bölmeye ve Türkiye’nin güney sınırını istikrarsızlaştırmaya yönelik olduğunu savundu.

Bahçeli’nin bu sözleri, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “DSG’nin merkezi hükümetle bir anlaşmaya varması ve bu sürecin gerçekçi adımlarla ilerlemesi” gerektiğini vurgulayan açıklamalarıyla örtüşüyor. Fidan ayrıca, “[DSG'nin] silah bırakmasını bekliyoruz” dedi.

Öte yandan, PKK’li militanlar Irak’ın Süleymaniye kentinde, Türkiye-Irak-İran sınırındaki dağlık bölgede düzenledikleri sembolik bir törenle silah yaktı.

Türkiye, yürüttüğü askeri harekâtların PKK’nin kapasitesini önemli ölçüde zayıflattığını ve militanların sınırdan uzaklaşmak zorunda kaldığını öne sürüyor. Yetkililer, PKK’nin Türkiye içindeki silahlı varlığının büyük ölçüde ortadan kalktığını, bu nedenle müzakereye gerek kalmadığını savunuyor.

Ancak DSG üzerindeki baskı artıyor. Atlantik Konseyi’nden Suriye uzmanı Ömer Özkizilcik, Al-Monitor’a yaptığı açıklamada, “DSG, kendisini Türkiye’nin uyarılarına veya PKK’nın silahsızlanmasına muhatap olarak görmüyordu. Ancak Bahçeli ve Fidan’ın açıklamaları artık hiçbir belirsizlik bırakmadı,” dedi.

Suriye’de belirsiz bir gelecek

10 Mart tarihli DSG-Şam anlaşması henüz somut bir ilerleme göstermedi. İki taraf arasındaki güvensizlik devam ediyor.

İsveç Savunma Araştırmaları Ajansı’ndan kıdemli analist Aron Lund, “DSG ile ulusal ordu arasındaki gelecekteki ilişkinin nasıl şekilleneceği belirsiz,” dedi ve ekledi: “Süveyda’daki olaylar bu güvensizliği daha da artırdı.”

Temmuz ortasında Suriye’nin güneyindeki Süveyda kasabasında hükümet yanlısı Bedevi aşiretleriyle Dürzi milisler arasında çıkan çatışmalarda, İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre 1.400’den fazla kişi hayatını kaybetti.

Bu gelişmeler, DSG içinde Şam’ın güvenilir bir ortak olup olmadığı yönünde soru işaretleri doğurdu ve bazı kesimler İsrail’le yakın ilişkilerin alternatif bir yol olabileceğini tartışmaya başladı.

Türk yetkililer bu olasılığı endişeyle karşılıyor ve bu da Ankara’nın artan aciliyetini açıklıyor olabilir.

Özkizilcik’e göre Türkiye, ABD’li yetkililere, aralarında ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Trump yönetiminin Suriye özel temsilcisi olan Tom Barrack’ın da bulunduğu isimler aracılığıyla mesajlar iletti ve DSG üzerinde anlaşmayı uygulamaya zorlayıcı baskı kurulmasını talep etti.

“Bugün DSG’yi yeni Suriye devletine entegre edecek tek şey Türkiye’nin askeri hamleleri olabilir,” diyen Özkizilcik, Ankara’nın ilerleme sağlanamazsa tek taraflı hareket edebileceğini söyledi.

Önceki müdahalelerin aksine, Ankara artık ABD, Rusya veya İran’dan gelecek dış baskıları daha az önemsiyor.

“Ankara DSG’ye zeytin dalı uzattı. Bunu kabul etmeliler, aksi takdirde askeri çatışmalar yeniden başlayabilir,” uyarısında bulundu.

Ancak bazı gözlemciler, Türkiye’nin politikalarının fazla belirleyici bir şekilde yorumlanmasına karşı uyarıda bulunuyor.

Bölgedeki Batılı bir diplomat, “Ankara DSG’nin Şam’la entegrasyonunu hızlandırmak istese bile, ne Kürtler ne de Suriye hükümeti üzerinde yeterince etkisi var,” dedi ve ekledi: “Askeri tehditler, tarafları uzlaştırmak kadar, pozisyonlarını sertleştirebilir de.”

İçeride karmaşık bir tablo

Hükümetin iyimserliğine rağmen, Türk kamuoyu bölünmüş durumda.

Kürt çoğunluklu Diyarbakır’da Rawest Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir ankette, Türkiye’deki Kürtlerin %81’i ve genel halkın %64’ü yeni süreci desteklediğini söyledi.

Ancak Ankara merkezli Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün siyaset programı direktörü Hüseyin Raşit Yılmaz, kamuoyunda hâlâ yüksek düzeyde şüphecilik olduğunu vurguladı.

Yılmaz, Al-Monitor’a verdiği demeçte, “Katılımcıların yaklaşık %50’si PKK lideri Öcalan’ın idam edilmesi gerektiğini düşünüyor. %30’u onun hapiste kalmasını savunuyor. Sadece %10 civarında bir kesim, koşullarının iyileştirilmesini destekliyor,” dedi.

Yılmaz, “Öcalan’ın İsrail karşıtı olduğu için PKK ve DSG’nin Türkiye’yle ortak payda bulabileceğini savunmak neredeyse komik duruyor,” yorumunda bulundu.

Ayrıca Türkiye içinde aktif bir PKK varlığı kalmadığını vurgulayarak, “Artık onları memnun etmenin anlamı ne?” diye sordu.

Kürt sorununa çözüm amacıyla yapılacak anayasa değişiklikleri için siyasi destek sağlamak da zor görünüyor.

Kürt yanlısı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) parlamento komisyonuna katılsa da, iktidar partisi AK Parti ve ortağı MHP, anayasa değişikliklerini doğrudan geçirecek oya sahip değil. Değişiklikleri referanduma götürebilmek için muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) desteğine ihtiyaçları var.

Ancak CHP, İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Mart ayında yolsuzluk ve terör suçlamalarıyla hapse atılmasını siyasi bir dava olarak gördüğü için hükümetle ciddi fikir ayrılıkları yaşıyor.

Yılmaz, “CHP için bu mantıksız bir durum. AK Parti’nin tarım, eğitim ya da adalet gibi temel sorunları çözemeyeceğine inanıyorlar ama terörizmi çözmesi bekleniyor,” dedi.

Yılmaz ayrıca, özellikle gençler arasında artan milliyetçi duygulara dikkat çekti. Kendi kurumunun araştırmasına göre, katılımcıların %36’sı kendini “Atatürkçü”, %15.9’u ise “milliyetçi” olarak tanımlıyor. Gençler arasında bu oranlar sırasıyla %55 ve %17’ye kadar çıkıyor.

İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı düzenlenen protestolarda, CHP’li konuşmacılar, yeterince milliyetçi bir duruş sergilemedikleri gerekçesiyle genç aktivistler tarafından zaman zaman yuhalandı. / Al Monitor