Nasrallah’ın Son Savaşı: İran'ın ihaneti

Yanlış hesaplar, çöken istihbarat ağı ve ölüm zinciri: Hizbullah, 2024’te İsrail’le giriştiği ‘destek savaşında’ tarihinin en ağır darbesini aldı. Nasrallah suikastı, sadece bir liderin ölümü değil, 40 yıllık bir yapının çözülmesiydi.

Nasrallah’ın Son Savaşı: İran'ın ihaneti

Hizbullah eski Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, suikasttan önceki aylarda İran’ın “denge gücü” olarak varlığının kendilerini koruyacağına inanıyordu. “Çatışma kurallarının” bozulmayacağına, destek savaşının belli sınırlar içinde kalacağına güveniyordu. Ancak 2024 sonbaharına gelindiğinde, bu inanç paramparça olmuştu.

Eylül 2024’te kanlı bir savaşın ortasında, Hizbullah’ın tüm hesapları çöktü. Saha komutanlarının sistematik biçimde hedef alınmasıyla, örgütün askeri sinir sistemi çöktü. Nasrallah, son sekiz ayında hem “saha gözlerini” hem de “karar alma kapasitesini” kaybetti.

Suikast zinciri: Üç komutan, üç göz

Hizbullah içindeki kaynakların tanıklıklarına göre, Nasrallah’ın liderliğini felce uğratan asıl kırılma, Talib Abdullah (Ebu Talib), Visam et-Tavil ve İbrahim Akil suikastlarıyla yaşandı.
Bu üç isim, örgütün “saha istihbaratını” ve “operasyonel koordinasyonunu” yürüten omurgayı temsil ediyordu.

Şii bir din adamının ifadesiyle:

“Her saha komutanı öldüğünde, Nasrallah bir gözünü kaybetti.”

Hizbullah, 2006’dan beri süregelen “caydırıcılık denklemi”ne bağlı kaldı; topyekûn savaştan kaçındı. Fakat 2024’te İsrail, bu denklemi bir istihbarat savaşıyla tersine çevirdi. İHA saldırıları, iletişim ağlarını felç eden ‘çağrı cihazı patlamaları’ ve yüksek hassasiyetli suikastlar, örgütü neredeyse kör hale getirdi.

Bir Lübnanlı güvenlik kaynağı, “İsrail, Hizbullah liderlerinin etrafındaki güvenlik duvarına nasıl sızdığını anlamadan, örgüt yeniden yapılanamaz” diyor.

İran-Hizbullah hattında güven krizi

Nasrallah’ın en büyük yanılgısı, İran’ın kriz anında devreye gireceğine dair inancıydı.
Tahran’ın hem mali hem askeri desteği yıllardır örgütün sigortasıydı. Ancak 2024’teki savaşta, İran’ın etkinliği sınırlı kaldı.

Iraklı Şii liderler, “İranlıların Hizbullah’a destek için Iraklı grupları seferber etmek istediğini, ancak sahada hiçbir hareket olmadığını” aktarıyor.
Ketaib Seyyid eş-Şuheda’nın ‘100 bin savaşçı gönderme sözü’ havada kaldı.

Beyrut’ta ise “ihanet” söylentileri dolaştı. Hizbullah, bilgi sızıntısının kaynağını bulmak için kendi iletişim ağlarını bile kapattı. Ama çok geçti.

Siyasi medya profesörü Ali Muhammed Ahmed, bu dönemi şöyle özetliyor:

“Hizbullah, İsrail’i caydırma kapasitesine sahip olduğuna inandı, ama bu değerlendirmenin yanlış olduğu ortaya çıktı. Sorun liderlerin ölümü değil, operatörlerin kaybıydı. Hizbullah’ın asıl damarını füze operatörleri oluşturuyordu.”

Nasrallah’ın son hatası: Eski kurallara tutunmak

Nasrallah, Hamas lideri Salih el-Aruri’nin suikastından sonra bile savaşı genişletmeme kararı aldı. Kendisine bağlı saha komutanlarının “geniş çaplı yanıt” çağrılarını reddetti ve “Oraya gitmemeliyiz” dedi.

Bu temkinli tutum, bazı çevrelerde “hikmetli liderlik” olarak yorumlandı; ancak örgüt içindeki birçok askeri için “kararsızlık” anlamına geldi.

Iraklı araştırmacı Akil Abbas, “Hizbullah ve İran, 7 Ekim 2023 sonrası dönemin büyüklüğünü anlayamadı. Herkes yeni kurallara geçti, onlar eski oyunu sürdürdü” diyor.

İsrail’in hızı, teknik üstünlüğü ve istihbarat derinliği, İran’ın reflekslerini geçersiz kıldı. Abbas’a göre, “İran müdahale edemedi; çünkü bu büyüklükte bir savaşa hazır değildi.”

Bir dönemin sonu

27 Eylül 2024’te, Nasrallah, Haret Hreik’teki bir yeraltı karargâhına doğru yola çıktı. Yanında İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutan Yardımcısı Abbas Nilfuruşan vardı.
Kısa süre sonra, İsrail’in tahkimatları delen tonlarca patlayıcıyla düzenlediği saldırı ikisini de öldürdü.

Lübnanlı din adamının sözleriyle:

“Direniş ortamındaki herkes şu soruyu sordu: Kim kimi hayal kırıklığına uğrattı? Hizbullah mı İran’ı, yoksa İran mı Hizbullah’ı?”

Bugün Lübnan’da, savaşın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen, “direnişin külleri” hâlâ sıcak. Barışa mahkûm olan Lübnan, aynı zamanda yeni cephelere de mahkûm.

Diplomatik Değerlendirmeler

  • Avrupalı diplomat (Beyrut):
    “Nasrallah sonrası dönemde Hizbullah, artık bölgesel bir aktör değil; İran’ın dış politikasında bir dosyaya dönüştü.”

  • Fransız Ortadoğu analisti Julien Theron:
    “Hizbullah’ın liderlik yapısı çöktü ama ideolojik çekirdeği kaldı. Bu, örgütü askeri olarak zayıflatırken, politik olarak daha esnek hale getirdi.”

  • Iraklı güvenlik uzmanı R. el-Hadid:
    “Lübnan’daki yıpratma savaşının sonucu, İran’ın vekil güç stratejisinde bir dönüm noktası oldu. Artık vekalet değil, kontrol tartışılıyor.”