Iraklı politikacı Şabender: Ahmed Şara Kürtlere hayal ettiklerinden fazlasını verecek
Iraklı politikacı İzzet Şabender, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile yaptığı görüşmenin perde arkasını anlattı.

Iraklı politikacı İzzet Şabender, Rûdaw TV’de Nwener Fatih’e verdiği özel röportajda, “Kürtlere ayrılma (bağımsızlık) veya özerklik hayallerinden daha fazlasını vereceğini bildirmiş. Kürtleri her şeyden önce Suriyeli olarak görüyor ve tüm Suriyeliler gibi hakları ve sorumlulukları var” dedi.
İzzet Şabender, Şara hakkında, “Araplara mı yoksa Türkiye'ye mi yönelecek?” sorusuna, “O köklerinin her şeyden çok Arap olduğunu, ilk ziyaretinin Suudi Arabistan'a olmasının bunun bir göstergesi olduğunu söylüyor” yanıtını verdi.
Ancak Türkiye ile yakın ilişkiyi inkar etmediğini kaydeden Iraklı politikacı, “Türkiye'nin desteği için minnettarlığını sunmakta tereddüt etmiyor” dedi.
İzzet Şabender, ABD'nin Eylül ayında Irak'tan çekilmesinin, devlet kontrolü dışında silah kalmaması için belirleyici bir nokta olacağını teyit etti.
Şabender, silahlı grupların savaş veya barış kararı alma konusunda müdahale etmeyeceği yönünde iyi bir anlayış olduğunu, bu kararların devletin yetkisinde olduğunu vurguladı.
Iraklı politikacı İzzet Şabender ile yapılan röportajın tam metni şöyle:
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin silahlı gruplarla silahsızlanma görüşmeleri hangi aşamaya geldi?
İzzet Şabender: Silahlı grupların oluşumunun ulusal sebeplerden kaynaklandığını vurgulamak gerekir, dolayısıyla bu grupların geleceğinin ulusal çerçevenin dışında belirlenmesi kesinlikle kabul edilemez. Yani bu grupların geleceği, Amerikalıların veya İsraillilerin tehditleri üzerine değil, ulusal çıkarlara göre belirlenmelidir. Şu ana kadar herkes için açıktır ki, bu gruplar en azından askeri faaliyetlerini, ulusal çıkarlar temelinde alınan hükümet görüşüne cevaben dondurmuşlardır. Herkes, açıkça ilan edilmemiş olsa bile Irak hükümeti ile bu grupların liderleri arasında bir anlayış olduğunu hissediyor. Ayrıca Irak hükümeti, bu gruplara silahlanmaya devam etmeleri için gerekçe sunulmaması gerektiğinin farkındadır.
Genel olarak bu silahlı grupların uluslararası veya bölgesel taraflarla olan savaş veya barış anında karar verme sürecine müdahale etmeyecekleri konusunda iyi bir anlayış birliği olduğunu söyleyebilirim. Savaş ve barış kararı devletin elindedir. Hükümet, 26 Eylül'de Amerikan güçlerinin çekilmesinin, devlet dışında hiçbir silahın kalmaması için belirleyici nokta olacağını belirtti. Bu nedenle Amerikalıların yakın zamanda gerçekleşecek çekilişi bu anlayışa güçlü bir ivme kazandıracak.
Bazı grup liderleriyle görüşmelerime dayanarak, onların vatan çıkarlarını feda etmediklerini ve en azından mevcut aşamada Irak'ı gereksiz çatışmalara sürüklemek istemediklerini teyit edebilirim. Şu anda, Amerikan güçlerinin çekilmesinden sonra silahların bırakılmasına hazırlık olarak "silahların dondurulması" aşamasındayız.
Yani Amerikan güçleri Irak'tan çekilene kadar Irak, silahların bırakılması değil, "dondurulması" aşamasında mı?
Bu doğru bir ifade olabilir. Silahların dondurulması, nihai silahsızlanma yönünde bir adım olarak gerçekleşti.
Bu grupların silahsızlandıktan sonraki kaderi ne olacak?
Bu henüz tartışılmadı, ancak karar silahlı gruplara bırakılacak. Ya kendilerini feshedip oluşumlarından önceki gibi sivil gruplara dönecekler, ya da memur olarak veya İçişleri ve Savunma Bakanlıklarında devlet kurumlarına entegre olmayı talep edecekler. Bu zor değil ve çözüm yolunda engel teşkil etmiyor. Çözüm, bu kararın silahlı gruplar ve liderleri arasında gelişip olgunlaşmasıdır. Hükümet de bu kararın olgunlaşmasını destekliyor.
Diğer yandan hükümet zaman zaman, İsrail saldırganlığının ve Amerika ile Avrupa'nın Gazze'de ve Filistin topraklarının tamamında gerçekleşen katliamlara karşı sessizliğinin, insanların duygularını kışkırttığı ve bu silahlı grupların varlığı için daha fazla gerekçe sağladığı konusunda uyarıda bulunuyor. Bu yüzden bu silahlı grupların varlığına adalet ve hakkaniyet perspektifinden bakmalıyız, sadece Amerikan veya İsrail perspektifinden değil. Bu önemlidir, çifte standart hikayesi sona ermeli ve umarım Amerikalılar bunu Irak'la denemeye kalkmazlar. Ayrıca, bu silahlı gruplar silahsızlanmaya razı olurlarsa, bunun Amerikan veya İsrail saldırısından korku ve kaçınma nedeniyle değil, ulusal çıkarlar ve Irak'ın bu dönemde ihtiyaç duyduğu şeyle uyum sağlama adına olacağını vurguluyorum.
Bir tweet'inizde ve şimdi tekrarladığınız gibi, Irak gruplarının dış teröre karşı koymak için ulusal nedenlerle kurulduğunu ve geleceklerinin ulusal çerçeve dışında tartışılamayacağını söylediğinizde, Iraklılar dışında hiçbir tarafın kaderlerini belirleme hakkı olmadığını mı kastediyorsunuz?
Açıkça belirtiyorum ki, grupların silahsızlandırılması konusunda İranlı olsun Amerikalı olsun hiçbir dış tarafın müdahalesini istemiyoruz ve kabul etmiyoruz. Çözüm tamamen Iraklı ve ulusal olmalı, İran'ın onların kalması isteğine veya Amerika'nın reddetmesine dayanmamalı. Bu ilkesel ve çok önemli bir konudur. Açıkçası, siz de ben de biliyoruz ki Irak kişiliği ve Irak ahlakı aşağılanmayı ve boyun eğmeyi kabul etmez. Bu, herşeynden önce Irak'ın sorunudur. Bugün İsrailliler ve Amerikalılar aşırıya kaçtılar, ancak tüm dünya Gazze ve Filistin'de olanlara karşı sessiz. Bugün Lübnan'dan bir örnek vereyim: İsrail uçakları Güney Lübnan'ı ve Güney Beyrut'u yerle bir etti. Tamam, ama bugün süresi sınırlı olsa ve zaman zaman uzatılsa da bir barış var. Peki, evlerini yeniden inşa etmek isteyen insanlara veto koymak Amerikalıların hakkı mıdır? Şu anda bir Amerikan kararı var, Amerikan hükümeti Lübnan hükümetine, İsrail hükümetiyle yüksek düzeyde bir anlayışa varılana kadar yıkılan evlerin yeniden inşası yönünde atılacak herhangi bir adımı engelleyeceklerini bildirdi. Aşağılanma yeter, sonunda bu aşağılanma devam ederse patlama yakındır.
Şii Iraklı silahlı grupların bağımsız karar alma özgürlükleri var mı? İran'dan bağımsız olarak silahları konusunda karar alma özgürlüğü tanıdı mı?
Elli yılı aşkın siyasi deneyimime dayanarak, Iraklılardan daha vatansever bir halk görmedim. Bu gruplar Iraklıdır. Dün bir Arap kanalı silahlı grupları İran yanlısı gruplar olarak adlandırdı. Konuşmama başlamadan önce sunucuya bu girişi düzeltmesini söyledim, bu gruplar Irak yanlısıdır. Ancak İran tarafından desteklendiklerini inkar etmiyoruz, destek sadakatten farklıdır. Bu, Amerika Birleşik Devletleri'nde gördüğümüz İsrail'e tam sadakatin Amerikalı politikacıların kendi ülkelerine olan bağlılığını aşmasından temelden farklıdır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından terörist olarak mahkum edilen Netanyahu'nun Kongre'ye son ziyaretini örnek verelim, milletvekilleri her an ayakta alkışladılar. Bu, Amerika Birleşik Devletleri tarihinde hiçbir Amerikan başkanına veya misafire yapılmamıştır, ancak Kongre ve oradaki tüm "çete", sadakatlerinin Amerika'ya değil, İsrail'e olduğunu teyit etmek istedi. Sadakatleri ve kayıp tarihleri şüpheli olanlar onlardır. Bu nedenle, Irak gruplarının İran'a sadık olduğu tanımlamasını kabul etmeyeceğiz ve reddediyoruz.
Bugün bazı döneklerin ve işbirlikçilerin "Irak'ı İran'dan kurtarma yasası"nı incelediklerini duyuyorum. Onlar gidip Washington ve New York'taki Siyonist lobiden Amerikan kararını kurtarmalıdır, çünkü Irak bir İran sömürgesi değildir. Bugün İran, koşullar, baskılar ve nankörlük eden Arap tutumu nedeniyle geri çekildi. İran geri çekildi, halkına dönmeye, tüm destek fonlarını ve çabaları kendi evlatlarına harcamaya karar verdi, size “İsrail ve Amerika ile kendi başınızın çaresine bakın” dedi.
Adil olmalıyız, çünkü bugün "silahı devlet elinde tutma" ve saldırganlık bahanesi olarak "kendini uzak tutma" sloganı, saldırganlığa giriş niteliğindedir. Size ve seyircilere soruyorum: İsrail ile çatışmadan kendini Suriye'nin yeni hükümetinden daha fazla uzak tutan herhangi bir ülke var mı? Yok. Pratikte İsrail vuruyor, bombalıyor ve giriyor, yeni Suriye hükümetinden bir açıklama bile görmüyoruz! Bu gerçekliğe dayanarak. Fikri açıdan, İsrail'in düşman olmadığını ve gerçek düşmanın İran olduğunu açıkça belirten yeni Suriyeli yetkililerin sözlerine tanık olduk. Soruyorum: pratik ve düşünce açısından bu İsrail ile çatışma ve yüzleşmeden uzak durma, Suriye'yi İsrail düşmanlığından korudu mu? Cevap hayır.
Peki, Irak İsrail saldırısından korunacak mı?
Hayır, olmayacak. Irak ne yaparsa yapsın, ne derse desin ve kendisini karşı karşıya gelmekten ve bu süregelen çatışmaya girmekten nasıl uzak tutarsa tutsun, İsrail düşmanlığından korunmayacak. İsrailliler için bahane ve mazeret uydurmak zor değil ve yeteneksiz değiller. Yarın bizden talep edecekler ve 150 yıl önce Yahudi evleri olduğunu, bunları geri almak istediklerini söyleyecekler. Örneğin, “Bir Yahudi caddesi var, Hizqiel adında birinin bir dükkanı var, gelip geri almak istiyoruz” diyecekler. Bunu iyi anlamalı ve nesnel bir şekilde ele almalıyız. İsrail'in haritası kendi sınırları değil, haritası bana, Irak'ın güneyine, batısına ve doğusuna kadar uzanıyor.
Suriye’den bahsettiniz. Siz Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile görüştünüz. Şara'nın İran ile ilişkiler hakkındaki görüşü neydi?
Onu İran dışında diğer tüm uluslararası veya bölgesel tarafla ilişki kurmaya istekli buldum. Bu aşamada kendisini İran'dan uzak tutuyor. Belki de benim yorumum şudur ki, başlangıçta gerçekleşen bu Avrupa desteği ve kutlaması - Şara Şam'a gittiğinde - aslında Beşar Esad'ın düşüşü için değil veya Şara'nın Suriye için yeni bir lider olarak gelmesi için değil, İran'ın ve Hizbullah'ın çıkışı içinyapılan bir kutlamaydı. Bu nedenle, yeni lider ve yeni rejim, hâlâ devam eden İsrail saldırganlığına bulaştığında, Avrupalılar ve Amerikalılar sessiz kaldı ve hepsi onu yalnız bıraktı. Bu nedenle, adam İran ile ilişki istemiyor ve şu anda İran ile ilişki kurmanın bir çıkarı olmadığına inanıyor.
Şara, Bağdat'ta yapılması beklenen Arap zirvesine katılacak mı?
Şara, Suriye'nin ya kendisinin ya da Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani’nin katılacağını söyledi. Zamanı geldiğinde bu konu belirlenecek, ancak önemli olan Suriye'nin dediği gibi katılacak olmasıdır.
Şara'nın İsrail hakkındaki görüşü neydi?
Görüşü, bu saldırganlığı kınamak için uluslararası bir seferberlik yapılması gerektiği, şu anda karşı karşıya gelecek gücünin olmadığı, ancak sessiz kalmayı da kabul edilmemesi gerektiği yönündeydi.
Siyasi alanın dışında İsrail'e karşı direnme eğilimi yok mu?
Kesinlikle yok, ancak Suriye hakkındaki deneyimim ve Suriye halkını tanıdığım için Suriye sokaklarının bu saldırganlığa karşı halk direnişi oluşturacağını biliyorum. Yeni yönetime sadık alanlarda bazı belirtiler var, ancak şu anda sessiz kalma hikayesini hazmedemiyorlar ve herhangi bir İsrail kara saldırısına karşı doğrudan yüzleşmeye hazırlar.
Şara, Beşar Esad'ı destekleyen Iraklı gruplardan intikam almak istiyor mu?
Hayır, ilişkilerde yeni bir sayfa açmayı umuyor ve Suriye ve Irak'ın çıkarına olmadığına inanıyor. Suriyelilerin Irak muhalefetini kendilerinde toplaması ve tersinin olması, iki rejimin on yıllarca çatışması. Bu, Esad ve Saddam rejimleri döneminde yaşanmış bir deneyimdi, ancak Suriye ve Irak'ın birbirini tamamladığını görüyor.
Demokrasiye inanıyor mu?
Açıkçası, kota sistemine hiç inanmıyor ve şimdiye kadar yaptıklarının demokrasinin bir biçimi olduğunu düşünüyor. Gerçek demokrasinin hazırlık gerektirdiğini düşünüyor ve anayasal demokratik bir sisteme geçiş için kendisine 5 yıl süre verdi.
Suriye’yi nasıl yönetmek istiyor? Merkezi bir devlet mi, federal mi?
Federalizme inanmıyor. Kuzeyinden güneyine birleşik bir Suriye'ye inanıyor, bunun için çalışıyor ve bölünme yönünde herhangi bir girişimi reddediyor. Ancak Suriye'nin geleceği konusunda ülkenin parçalanmasını öngören Amerikan-İsrail bir vizyonu var.
Kürtlerin hakları ve talepleri hakkında konuştunuz mu? Bu konudaki tartışmanız neydi?
Demokratik Suriye Güçleri lideriyle birden fazla kez görüştüğünden bahsetti. Söylediğine göre, Kürtlere ayrılma (bağımsızlık) veya özerklik hayallerinden daha fazlasını vereceğini bildirmiş. Kürtleri her şeyden önce Suriyeli olarak görüyor ve tüm Suriyeliler gibi hakları ve sorumlulukları var. İlk görüşmesinde sertti, ikinci görüşmede daha yumuşaktı ve iki taraf arasındaki ilişkinin vardığı nokta daha iyiydi.
Araplara mı yoksa Türkiye'ye mi yönelecek?
Söylediklerini aktaracağım, belki de buna ikna olmamış olabilirim; o köklerinin her şeyden çok Arap olduğunu, ilk ziyaretinin Suudi Arabistan'a olmasının bunun bir göstergesi olduğunu söylüyor. Ancak Türkiye ile yakın ilişkiyi inkar etmiyor ve Türkiye'nin desteği için minnettarlığını sunmakta tereddüt etmiyor, ancak Arap ilişkilerine yöneliyor ve bu onun için diğer ilişkilerden önce geliyor.