Tuncer Bakırhan: Bundan sonra en büyük yük Erdoğan, hükümet ve meclisin omuzlarında

Türkiye’nin PKK’nin silah bırakma süreci, İmralı görüşmeleri ve yeni anayasa tartışmalarıyla kritik bir döneme girdiği bir süreçte, Rûdaw ekibi, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’la Ankara’da parti genel merkezinde özel bir röportaj gerçekleştirdi.

Tuncer Bakırhan: Bundan sonra en büyük yük Erdoğan, hükümet ve meclisin omuzlarında

Bakırhan, 11 Temmuz’da gerçekleştirilecek olan silah bırakma töreninden Meclis’e düşen role, Öcalan’ın mesajından Kürt birliğine kadar birçok başlıkta önemli açıklamalarda bulundu.

Tuncer Bakırhan, PKK’nin silah bırakma kararının, İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme sonrası şekillendiğini söyledi. “Sayın Öcalan bu süreçte savaşın durmasını, silahların ortadan kaldırılmasını ve demokratik siyasetin önünün açılmasını istedi” diyen Bakırhan, PKK’nin bu çağrıya olumlu yanıt vererek 11 Temmuz’da silah bırakacağını aktardı.

Bakırhan, “Bundan sonra artık en büyük yük Sayın Erdoğan'ın, hükümetin ve meclisin omuzlarına biniyor. Onların da artık bazı somut şeyler söylemesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Silahsızlanma sürecinin kalıcı olması için Meclis’te özel bir komisyon kurulması gerektiğini vurgulayan Bakırhan, bu komisyonun silah bırakanların durumu, hukuki düzenlemeler ve cezaevleri gibi konularda yol gösterici olacağını söyledi. “Bu iş Meclis’te çözülür. Komisyon kurulmalı, partiler temsilci göndermeli” dedi.

Bakırhan, sürecin yalnızca Kürtlerle devlet arasında değil, tüm Türkiye’yi kapsayan bir barış süreci olması gerektiğini belirtti. “Sadece Kürtlerin ve iktidarın barışı olmasın, içinde Alevilerin, gençlerin de olduğu bir Türkiye barışı olsun” diyerek geniş toplumsal mutabakata dikkat çekti.

Röportajda Kürtlerin yaşadığı diğer bölgelerle ilişkiler de gündeme geldi. Rojava’nın sürecin doğal bir parçası olduğunu belirten Bakırhan, çözüm sürecinin oraya da olumlu etkisi olacağını söyledi. Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin de süreçte “olumlu ve destekleyici” bir tutum sergilediğini belirterek, “Kürdistan Bölgesi iyi bir rol oynadı” dedi.

Bakırhan, çözüm sürecinin cezaevlerindeki siyasetçilerin serbest kalmadan başarıya ulaşamayacağını vurguladı ve “Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Leyla Güven ve diğerleri serbest bırakılmazsa bu süreç eksik kalır” vurgusu yaptı.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ile yapılan röportajın tam metni:

Türkiye’de önemli gelişmelerin yaşandığı, önemli görüşmelerin yapıldığı ve kamuoyunda PKK’nin silah bırakma töreni yapmasına dair önemli bir beklentinin olduğu bir dönemden geçiliyor. Öte taraftan yeni yasa tartışmaları ve meclis komisyonunun kurulması gibi konularda gündemin önemli başlıkları arasında yer alıyor. Bütün bu gelişmelere paralel olarak DEM Parti heyeti de İmralı adasında PKK lideri Öcalan’la bir görüşme daha gerçekleştirdi.

İlk olarak gündemin en sıcak başlığıyla başlamak istiyorum. Malumunuz olduğu üzere partinizden bir heyet İmralı adasını ziyaret etti ve burada Öcalan’la bir görüşme gerçekleştirildi. Öcalan’ın sürece ilişkin, PKK’nin silah bırakması sürecine ilişkin son mesajını paylaşabilir misiniz?

Evet, ortada gerçekten çok önemli bir süreç var; hepimiz bunun tarihi bir süreç olduğunu biliyoruz. Savaş 40 yıldır devam ediyor. Hem Kürtler hem de devlet açısından büyük kazanımları var. Sayın Öcalan bu süreçte savaşın durmasını, silahların bırakılmasını, silahların ortadan kaldırılmasını ve demokratik siyasetin önünü açmayı istedi. Bu çağrısını kendi partisine, yani PKK'ye iletti. PKK de bu çağrıya yanıt verdi. PKK'nin yanıtı tarihi bir adımdı; “Sayın Öcalan’ın talebi doğrultusunda artık silah bırakacağız” dediler ve kendi kongrelerini topladılar.

Kongrede alınan kararlar açıklandı. Bu 11 Temmuz’da silah bırakma töreni yapılacak. Biz de orada olacağız; hem Kürdistan Bölgesi'nde bulunacağız, hem de bu meseleye tanıklık edeceğiz. Türkiye’den siyasi parti temsilcileri, emekçiler, kadın ve gençlik örgütleri de davet edilecek. İnşallah bu süreç kazasız belasız tamamlanır ve sağlıklı bir şekilde ilerler.

Sayın Öcalan şunu söylüyor: Silah, 30-40 yıl önce reel sosyalizm döneminde önemli bir araçtı. Ama artık o rolünü tamamladı. Çünkü Kürt halkı büyük bir mücadele verdi, büyük bir örgütlülük oluşturdu. Artık hem Kürtler hem de onların hakları tanınıyor. Belki şimdiye kadar hukuki ve siyasi düzeyde yeterli adımlar atılmamış olabilir; ancak artık devletin içindeki milliyetçi kesimler bile “bir Kürt halkı vardır” diyor ve onların hakları konuşuluyor.

İnşallah silah bırakma töreninden sonra Meclis de bu konuda önemli bir rol üstlenir ve özel bir komisyon kurulur. Meclisteki partiler bu komisyona temsilcilerini gönderir ve hem siyasi hem de hukuki açıdan ne gerekiyorsa yapılır.

Silah bırakma töreninin 11 Temmuz’da olacağını söylediniz. Açıkçası ben bu törende Öcalan’ın yazılı veya görsel bir mesajının paylaşılıp paylaşılmayacağını da merak ediyorum. Bu yönde bir çalışma var mı? Öcalan’nın törende bir mesajı olacak mı?

Kuşkusuz ki bir mesajı olacaktır. Zaten PKK de mesaj olmadan böyle bir şey yapmayacaklarını belirtmişti. Sayın Öcalan'ın bir mesajı olması gerekiyor. Mesajının olabileceği yönünde biz de duyumlar aldık ve bu yönde açıklamalar yaptık. Mesajı da şimdiye kadar söyledikleri üzerine olacaktır. Demokratik siyaseti ve yolunu partiye ve devlete gösterecektir. Biz de mesajını merak ediyoruz. Silah bırakma töreni esnasında mesajı görmeyi umuyoruz.

Mesaj video şeklinde mi paylaşılacak?

Büyük bir ihtimalle, bir video olacağını düşünüyorum.

Heyetiniz, İmralı'dan döndükten sonra, sizinle de bir toplantı yaptı ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de görüştü. Cumhurbaşkanı ile görüşmede hangi konular konuşuldu?

Doğrusu, gündem Kürt sorunu. Heyetimiz Sayın Erdoğan ile görüşecek. Bu görüşmeden önce İmralı'ya gittiler ve Sayın Öcalan'la da 2-3 saatlik bir görüşme yaptılar. Muhtemelen Öcalan'ın mesajını oraya götürecekler. Şimdiye kadar binlerce toplantı yaptık, halkımızın taleplerini ona iletebilirler. Belki Yol Haritası üzerine bazı tartışmalar yaparlar. Bundan sonra artık en büyük yük Sayın Erdoğan'ın, hükümetin ve meclisin omuzlarına biniyor. Onların da artık bazı somut şeyler söylemesi gerekiyor. Şimdiye kadar "PKK var, silah var" diyorlardı.

11 Temmuz’dan sonra onların sorun olarak adlandırdığı bu konu da ortadan kalkacak. Artık top hükümette. Kürtlerin hukuki ve siyasi hakları, dil hakkı, cezaevleri ve kayyum sorunları gündeme gelecek. Yani, madem PKK silah bırakıyor ki bize göre de bu iyi bir karardır, artık demokratik adımlar da atılmalı. Halkın bu sürece inancı var. Türkiye'de geziyoruz, Türkler de, Araplar da, Kürtler de, herkes artık barış olsun diyor.

Ama şimdiye kadar iktidarın pratiği iyi değildi, bu meseleye pek inançları yoktu. Hükümetin bundan sonra halkın güvenini kazanması lazım. Bunun için de demokratik adımlar atması gerekiyor. Şimdi mesela 300-400 bin kişi cezaevlerinde. Eş başkanlarımız tutuklu, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız tutuklu. Halkın iradesine kayyum atanmış, buna bir çözüm bulunması lazım. Şimdi halk korkuyor, taleplerini sosyal medyada, basında dile getiremiyor.

Bu işlerin bitmesi ve bir çare bulunması lazım. Diğer yandan muhalefetin belediyelerini de ellerinden alıyorlar. Halk bize soruyor, "Madem barış var, neden böyle oluyor?" diyor. Biz de diyoruz ki sadece Kürtlerin ve iktidarın barışı olmasın, içinde Kürtlerin de, Alevilerin de, gençlerin de olduğu bir Türkiye barışı olsun. Kürt ve Türk sorunu masaya yatırılsın, komisyonlar ve meclis bunun üzerinde çalışsın. Kürt dili için, Kürtlerin hakları için. Diğer yandan Alevilerin talepleri var.

11 Temmuz’da yapılacak törene dikkat çektiniz. Açıkçası herkesin gözü bu törende. Nerdeyse bütün dünyanın merakla beklediği bir gelişme. Bu törene ilişkin elinizde detaylar var mı? Kaç PKK gerillası silah bırakacak silahlar yakılacak mı başka bir tarafa mı teslim edilecek? Cevabı merak edilen pek çok soru var aslında…

Doğrusu biz de ayrıntıları pek bilmiyoruz, biz de misafiriz. Misafir olarak çağrıldık. Muhtemelen merasimde, yaklaşık 30-40 civarı PKK'li militan silah bırakacak. Bu bir başlangıç. Bundan sonra, eğer hükümetin de niyeti iyi olursa, yavaş yavaş o silah bırakanların sayısı artacak, artık daha büyük kitleler halinde PKK'li militanlar silah bırakacak. Ama bunun için de yasaların çıkması lazım. Silah bırakanlar ne yapacak, nereye gidecek, orada ne kadar kalacaklar? Hepsi bu toprakların insanı ve buradan gitmişler, anne babaları burada. Onlar için de bir şeyler yapılması lazım. Ama bu bir başlangıç. Bundan sonra da sürecin yavaş devam edeceğine inanıyorum.

Türkiye’de Kürt sorunun diyalogla çözümü, silahsızlanma ve çatışmaların bitmesi için geçmişte pek çok girişim oldu. Çözüm çabaları 1993 yılına kadar dayanıyor, bu çabalar her defasında başarısızlıkla sonuçlandı. Bu sefer daha umutlu olduğunuz düşünüyor musunuz?

Tabii, her ihtimal var. Biz kendimize, halkımıza inanıyoruz. Bu üç dört aydır halkın içindeyiz. Bu sefer inancımız daha fazla. Çünkü Ortadoğu'daki tüm gelişmeleri görüyoruz. Tehdit ve tehlikeler var, bu tehditlere karşı da en büyük güvence demokrasidir. Türkiye de bunu iyi biliyor. Ya Ortadoğu gibi olacağız ya da demokratik bir ülke olup Türkiye'nin sorunlarını çözeceğiz.

Bu sefer inancımız fazla. Çünkü biliyoruz ki hükümetin de, devletin de buna ihtiyacı var. Hepimiz yorulduk. Devlet de yoruldu, aileler yoruldu. Bu kırk, elli yıldır devam eden bir savaş var. Herkes artık bitsin istiyor. Bu savaş Türkiye ekonomisi için de kötü. Geçimini sağlayamayanlar da savaşın bitmesini istiyor. Onlar da savaşa harcanan paranın, kendi ekmek ve zeytin paraları olduğunu çok iyi biliyorlar. Onların parası bu savaşa gidiyor.

Bu kez sadece bizim değil, herkesin inancı var. Bu yönden inancımız var ve çok büyük. Biz siyaset yapmıyoruz, takiye yapmıyoruz, bu kez çözülsün istiyoruz. Provokasyonlar yok mu? Evet, var. Burası Türkiye, Ortadoğu. Bu yüzden çok dikkatli olmamız lazım. Dilimizde, sözlerimizde, pratiklerimizde çok dikkatli olmalıyız. İnşallah bu kez başarılacağına inanıyorum.

Sürece halktan da çok ciddi bir destek var. Elimizde Diyarbakır merkezli Rawest Araştırma Merkezinin bir saha çalışması var. Buna göre Türklerin yüzde 65’i Kürtlerin de ise yüzde 81’i bu sürece destek veriyor. Bu halk desteğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, evet, bu da çok önemli. Zaten halkın desteği olmazsa biz ne yapabiliriz ki? Hükümet de buna bakıyor. Başlangıçta bazı tereddütleri vardı, ama Rawest gibi araştırma merkezleri ve diğerleri halk arasında bazı araştırmalar ve anketler yaparak halkın da bu meseleyi desteklediğini gördüler. Hükümet de, artık görüyorsunuz, çizgiye geldi. İyi bir şey. Milletin içinde olduğu ve yardım ettiği bir şey başarılı olacaktır. Milletin yardımı ve isteği inancı daha da artırıyor, doğru söylüyorsunuz.

Sizce muhalefet halkın bu desteğini görüyor mu? Sürece ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi’nin yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğrusu CHP'nin tavrı başlangıçta çok iyiydi. Biz ve İmralı heyeti 3-4 kez onlarla görüştük. Karşılıklı ziyaretlerimiz de oldu. Ama son zamanlarda üzerlerine çok gidildi. Belediyelerine el konuldu, kayyum atandı, üzerlerindeki baskılar devam ediyor. Bu yüzden bazı tereddütleri oluştu. Dün yine oraya gittik, bir heyetimiz onlarla görüştü. İmralı heyetimiz belki birkaç gün sonra onları bir kez daha ziyaret eder.

CHP'nin desteği çok önemli. Şu an birinci büyük parti. Kabul etsek de etmesek de, eğer onlar bu işe destek verirse, daha iyi ve daha hızlı yürür. Bu yüzden onların da masada olmasını, onlarla da oturulmasını ve fikirlerinin alınmasını istiyoruz. Duruşları çok kötü değil. Biliyorsunuz, onların içinde de "milliyetçi, ulusalcı" kesimler var ama yönetimleri şimdiye kadar iyiydi, bu sürecin karşısında durmadılar. Destek oldular, bu da iyiydi.

Sadece CHP değil, Türkiye'deki tüm parti ve örgütleri bu işin içine katmak gerekir. Süreç için destek ne kadar çok olursa o kadar kolay olur. Destek ne kadar çok olursa o kadar başarılı olur. Bu yüzden hükümetle görüşürken şunu söylüyoruz: Bu, bizimle AK Parti'nin süreci değil. Hepimizin, tüm Türkiye'nin süreci. Bu yüzden Türkiye'de herkesin buna dahil olması lazım. Kapı herkese açık olmalı. Bu yönde hükümetin eksiklikleri var. Muhalefeti bu işin dışında tutmak istiyor. Biz de sözlerimizi, isteklerimizi, değerlendirmelerimizi hükümete söylüyoruz.

11 Temmuz’da yapılacak törenle küçük bir grup PKK gerillasının silahlarını bırakması bekleniyor. Diğer PKK’lilerin de tamamen silah bırakması ne zaman gerçekleşecek? Özellikle silah bırakacak olan PKKlilerin akıbeti ile ilgili bir plan var mı? Bunlar Türkiye’ye dönebilecek mi? Kürdistan Bölgesi’nde mi kalacaklar, alternatifler üzerine bir çalışma yapılıyor mu?

Şimdi muhtemelen devletin bir hazırlığı vardır. Dünyada, her yerde, silah bırakılır, sonrasında iki taraf arasında barış olur. Bunun prosedürleri var. Şimdiye kadar savaşların ardından barışın sağlandığı 56 tecrübe gördük. Bazıları başarılı oldu, bazıları devam ediyor, ama başarılı olanlar iyi çözümler buldular. Silah bırakanlar sosyal ve siyasi hayata katıldılar, evlerine geldiler, siyaset yaptılar. Normal vatandaş oldular, haklarındaki davalar kalktı. Sürece yardımcı oldular. Şimdi de böyle olması gerekir. Silah bırakanlar mecburen gelecekler.

Ama başlangıç olarak silahlarını bırakmaları gerekiyor, biz de iktidarın ve devletin niyetini göreceğiz. Eğer onlar da samimi olursa, bütün silahlarını bırakırlar. Bizim “Yol Temizliği” dediğimiz şey yapılacak. Bu yüzden meclis komisyonunun çok önemli olduğunu söylüyoruz, çünkü bu iş mecliste olur. Eğer komisyon hızla kurulursa ki burada rol Meclis Başkanına düşüyor, bu komisyonda bu konuların da konuşulması gerekiyor. Silah bırakanlar ne yapacak? Nereye gidecekler? Biz vatanlarına dönmelerini istiyoruz.

Ailelerinin yanına, arkadaşlarının yanına gelsinler. Sayın Öcalan da böyle söylüyordu. Barış olduktan sonra, kim gelir, kim gelmez, kim yurtdışına gider, bunların üzerinde çok durmamamız lazım. Bizim derdimiz barışın sağlanması. Diğerleri prosedürdür, çok önemli değil. Detaydır ve detaylar üzerinde çok durmamamız lazım. Ama inanıyorum ki örgüt de silah bıraktıktan sonra hükümetin tavrına, hükümetin silah bırakmaya karşı yaklaşımına bakacaktır.

Yine söylüyorum, eğer hükümet samimi olursa – ki ben 30-40 yıldır siyasetin içindeyim ve çok şey gördük, böyle birçok süreç de gördük – eğer hükümet samimi olursa, PKK de samimi görünüyor. Söylem ve pratikleri böyle görünüyor; Sayın Öcalan'a çok hızlı cevap verdiler ki dünyada hiç böyle bir şey olmamıştı.

Dünyada, silah bırakma kararı sırasında örgütler bölündü; bazıları silah bıraktı, bazıları bırakmadı, bazıları devam etti, bazıları geldi, bazıları gelmedi, tam olarak bitmedi. Bu kez Türkiye'nin bir şansı var, çünkü Sayın Öcalan var. Onun iradesi hem partisi içinde hem de Kürt halkı içinde tanınıyor. İnanıyorum ki hükümetin tavrı da bu konuya hızlı bir çözüm bulacaktır. Yavaş yavaş da olsa artık bu sorumluluk hükümette.

Mecliste kurulması planlanan komisyona da değindiğiniz. Meclis komisyonu için bazı görüşmelerin yapıldığını biliyoruz. Komisyon konusu ne aşamada? Kurulacak komisyonun işlevi,  içeriği, rolü, misyonuna ve yeni yasal düzenlemelerin yapılmasına katkısına ilişkin değerlendirmeniz nedir?

Meclis Başkanı’nın partilerle görüşmesi gerekiyordu ve görüştü. Komisyon için önerilerini aldı. Biz de önerilerimizi kendisine ilettik. CHP önerilerini göndermiş. Sanırım Meclis Başkanı bütün görüşleri toplayıp bir formül üzerinde çalışacaktır; komisyonun adı, içeriği, nasıl bir rolü olabileceği, yetkisinin ne kadar olacağı gibi. Yasalaştırma ve meclisten geçirme yetkisi, hepsi birer konu.

Bu yüzden bir araya getirilsin diyoruz, çünkü her şey meclise bağlı, çözümün adresi meclistir. Meclis Başkanı bu günlerde bizim grup başkanvekillerimize de "Üzerinde çalışıyoruz ve komisyona girecek partilerin görüşlerini topluyoruz. Bir formül çıkaracağız, herkesi toplayacağız ve eğer tüm taraflar formüle evet derse, o zaman çalışmaya başlayacak" demişti.

Silah bırakanlar için ne yapılacağı, onlar için nasıl bir yasa olması gerektiği, cezaevleri için, kayyumlar için, diğer konular için ne yapılacağı... Ekonomi için de, çünkü bu aynı zamanda bir ekonomi meselesi. Yüz yıldır Kürt coğrafyasında ekonomik faaliyet ve hizmetler yok, iş yok. Eğer mesele çözülürse, bu konular üzerinde de çalışmamız lazım. Komisyon konusunda meclis başkanı, "Çalışıyoruz" diyor. Silah bırakma merasiminden sonra da, muhtemelen bu çalışma biraz daha hızlı devam edecektir.

Gündemin önemli konu başlıklarından biri de yeni anayasa. Türkiye’de bütün siyasi taraflar mevcut anayasanın darbe ürünü bir anayasa olduğunu ifa ediyor. Yeni anayasa özellikle Kürtlerin temel talepleri konusunda elinizde bir taslak var mı? Kürtlerin anadil meselesi başta olmak üzeri talepleri yeni anayasada nasıl yer alacak?

Şimdiye kadar hükümetle yaptığımız görüşmelerde, Öcalan ve hükümet ile heyetimizin yaptığı görüşmelerde bu konu gündemimize gelmedi. Çünkü henüz erken. Daha önce de söyledim, çözülmesi gereken pek çok sorun var.

Adım adım ilerliyorsunuz yani?

Evet, adım adım. Anayasa son adımdır. Yani, önce barış ve çözüm, sonra Kürtlerin haklarının anayasada tanınması. Diyelim ki dil, yerel demokrasi, Türkiye'nin diğer sorunları, hepsi anayasa konularıdır. Anayasaya ihtiyaç var mı? Evet, gerekli, su ve ekmek gibi yeni bir anayasaya ihtiyaç var, ama şimdi değil. Henüz başlangıç adımındayız. Anayasa en sonuncusu. Sadece bizim söylememiz ve istememizle de olmuyor. Muhalefetin istemesi lazım, halkın istemesi lazım, halkın anayasa yapımında yer alması lazım. Fikirler alınmalı. Anayasa da gündeme gelecektir, ama şimdi değil. Şu an gündemimizde de yok.

Rojava konusuna da değinmek istiyorum. Biliyorsunuz sürecin en önemli ayaklarından biri Rojava. Siz görüşmelerinizde bu konuya nasıl değiniyorsunuz? Sizce Rojava da bu sürecin bir parçası mı yoksa Rojava’yı ayrı ve bağımsız bir başlık olarak mı değerlendiriyorsunuz?

DEM Parti olarak fikrimiz net. Ama bu süreçte Rojava nerede dersen, şüphesiz Rojava'nın buraya da etkisi var. Ama oranın kendine has özellikleri var. Nasıl Diyarbakır ve Ankara diyorsak, orada da Kamışlo ve Şam var. Yeter ki süreç iyi yürüsün, buranın oraya da etkisi olacaktır. Ama orası başka bir nokta, başka bir ülke. Burada işler iyi giderse, bunun oraya da etkisi olacaktır. Burada işler iyi giderse, bunun Kürdistan Bölgesi'ne, Irak'a ve Rojhilat'a da etkisi olacaktır.

Biz bunu devlete de söylüyoruz: Kürtler sizin düşmanınız değil. 10-15 yıl öncesine kadar Kürdistan Bölgesi'nin kendileri için bir tehdit olduğunu söylüyorlardı. Şimdi Kürdistan Bölgesi'nin ilişkileri, Türklerin 300-400 yıllık komşusu olan devletlerden daha iyi. Biz onlara her zaman diyoruz, "Bakın, Kürdistan Bölgesi için de böyle diyordunuz. Şimdi ilişkileriniz iyi." Onlar da ilişkilerinin iyi olduğunu söylüyor. Rojava için de aynı şey geçerli. Onlar Türklerin ve Türkiye'nin düşmanı değil, haklarını almak istiyorlar. Oradaki halk hakları için savaşmış ve bir statü elde etmek istiyor.

Kısacası, burada işler iyi giderse, oraya da etkisi olacaktır. Çözüm için de daha kolay olacaktır. Türkiye'nin yaklaşımı da iyi olacaktır. Gördünüz, burada süreç başladı. Biliyorsunuz daha önce tank ve toplarla hastanelere, okullara saldırıyorlardı ama o da durdu. Bu da iyi bir şey. Bazen bize soruyorlar, "kazancını ne oldu?" diye. Biz de diyoruz, "Rojava'ya yönelik operasyonlar durdu," bu da iyi bir şey. Şüphesiz birbirlerini etkiliyorlar.

Rojava’yı sordum dilerseniz bir soru da Kürdistan Bölgesi’ne ilişkin de bir soru sormak istiyorum. Kürdistan Bölgesi ile ilişkilerinizin olduğunu Süleymaniye ve Erbil’i ziyaret ettiğinizi biliyoruz. Süreç boyunca Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nin rolüne ilişkin değerlendirmeniz nedir?

Sürecin başından beri Kürdistan Bölgesi iyi bir rol oynadı. Söylemleri ve pratikleri bu sürece büyük bir destek sağladı. Kendilerine teşekkür ediyoruz. İyi bir iş yaptılar. Kürtlerin ihtiyacı da tam olarak buydu. Hepimiz Kürdüz. Kimimiz Irak'ta, kimimiz İran'da, kimimiz Suriye'de kalmışız. Vallahi, Kerküklü bir Kürdün hakkı ve derdi bizim derdimizdir. Onların da Kamışlo'nın derdini kendi dertleri gibi gördüklerini biliyorum. Diyarbakır’da yaşanan acının Kürdistan Bölgesi'ni de üzdüğünü biliyoruz. Bu yüzden çok iyi bir rol üstlendiler. Newroz'da da temsilcileri geldi. Görüşmelerimiz oldu. Bu sürecin başarılı olmasını istiyorlar, bunu da görüyoruz.

Bu son 5-6 aydır Kürtler arasında ortaya çıkan bu siyaseti ve birliği devam ettirmemiz gerekiyor. Birbirimize yardım etmeliyiz; birbirimizin hakları için, hukuku için, siyaseti için yardım etmeliyiz. Biz bir milletiz, bir diliz, coğrafyamız bir. Ama farklı ülkelerin vatandaşlarıyız. Bundan sonra Kürdistan Bölgesi'nin Kürtler arasındaki birlik meselesi üzerinde daha fazla durması gerekiyor.

Çünkü Sayın Öcalan, Kürt birliğinin çok önemli olduğunu söyledi. "Bir ulusal konferans toplansın" dedi ve Sayın Mesud Barzani isterse başkanı olsun dedi. Bunlar önemli şeyler. 3-4 yıl önce böyle değildi. Kürtler arasında engeller vardı. Bu süreçle birlikte onlar da kalktı. Ben şahsen çok memnunum, partimiz de çok memnun. İnşallah böyle devam eder. Süreç böyle devam ederse, biz de gidip geleceğiz, görüşmelerimiz devam edecek. Onların fikrini alacağız ve kendi fikrimizi onlara söyleyeceğiz.

Bizim taleplerimiz olursa, onların olursa, üzerinde duracağız. Ama iyi görüyorum ve iyi gidiyor. Biraz Kürt birliği üzerinde duracağız. Ama artık Kürdistan Bölgesi hükümetinin de kurulması lazım. Ortadoğu kaynıyor, savaş ve her şey var. Yani, oranın hükümetsiz olması bizi de rahatsız ediyor. Hükümet olsaydı, daha iyi ve daha kolay olurdu. Bizim de, onların da isteği bu. Kürtlerin iç birliği için büyük bir rol üstlenmemiz lazım. Bu süreçte üzerlerine bir şey düşerse, yapacaklarına inancımız da var.

Sanırım bu süreç Kürtleri de yakınlaştırdı.

Evet, çok doğru söylüyorsunuz. Şimdiye kadar herkes kendi politikasını devam ettiriyordu. Şimdi artık görüyorum ki genel Kürt siyaseti herkesin derdi olmuş. Bu da iyi bir şey. Sürecin başlamasıyla birlikte en iyi şey, şimdi isteklerimizin, sözlerimizin, duruşumuzun en iyi şekilde bu süreçle ortaya çıkması oldu. Bunu devam ettirmeliyiz.

Bildiğiniz gibi PKK gerillaları dışında KCK ve PKK yöneticilerin durumu da netlik kazanmış değil. Sürecin sonunda KCK ve PKK yöneticileri için nasıl bir formül öngörüyorsunuz? Onlar  Türkiye’ye mi dönecek, başka bir ülkeye mi geçecek yoksa Kürdistan Bölgesi’nde kalmaya devam mı edecekler?

Muhtemelen bir plan vardır. Şimdiye kadar bu konu gündemimize gelmedi. Gelseydi söylerdim. Ama muhakkak bir plan vardır; nerede kalacaklar? Kürdistan Bölgesi'nde kalacaklar mı kalmayacaklar mı... Bu konuları konuşmak için henüz çok erken. Önümüzdeki günler netleşecek ve biz de sizin sorunuzun cevabını vereceğiz.

DEM Parti olarak kongre hazırlıklarınız da var. Öcalan’ın DEM Parti’nin isminin Demokratik Cumhuriyet Partisi olması yönünde bir önerisi vardı. İsim değişikliği de dahil olmak üzere DEM Parti kongresinde ne tarz bir değişiklik yapmayı planlıyorsunuz?

Doğrusu, sürecin en büyük faydası DEM Parti'ye oldu. Çünkü bizim için büyük bir zemin açıldı. Açılacak da. Şimdiye kadar baskı görüyor ve tutuklanıyorduk. Millet partimize gelmekten korkuyordu, yanımıza gelmekten korkuyordu, etkinliklerimize ve programlarımıza gelmekten korkuyordu. Demokratik bir zemin oluşursa, bu bizim çok işimize yarar. Bu da büyüyeceğimiz, zeminimizin büyüyeceği anlamına gelir. Büyürsek, zeminimiz büyürse, kendimizi de büyük organize etmemiz lazım; bilgi birikimimiz açısından, sayısal olarak artma açısından. Bu işi daha iyi yapacak arkadaşlarımız var. Biz de kendimizi yenileyeceğiz. Gücümüzle, ittifaklarımızla, örgütümüzle birlikte önümüzde de yeni günler var. Bunun üzerinde de çalışıyoruz.

Son sorumu sormak istiyorum. Fakat aslında bu benim sorum değil, bir süre önce haber için Rûdaw olarak Yüksekova’da bulunurken bir vatandaş bana sürecin sonunda Salahattin Demirtaş’ın serbest kalıp kalmayacağını sormuştu. Ben de kendisine sorunun cevabının bende olmadığını ama Ankara’ya dönersem soruyu Tuncer Bakırhan’a soracağımı söylemiştim. Aynı soruyu size sorayım; süreç sonunda Demirtaş ve siyasetçilerin serbest kalma ihtimali var mı ?

Zaten onlar serbest bırakılmazsa, bu sürecin başarılı olmadığı anlamına gelir. Eğer süreç başarılı olursa, kimse cezaevlerinde kalmaz. Selahattin Başkan da, Figen Başkan da, Leyla Güven, Ayşe Gürkan... Şimdi bütün isimleri saysam, belki 3-4 saatte bitiremem. Zaten bu sürecin bir ayağı da cezaevleri, tutuklu ve sürgündeki arkadaşlarımızdır.

Kürdistan Bölgesi'nde de binlerce arkadaşımız var. KCK'li, PKK'li değiller, ama bizim siyasetimizi yürüten ve devletin ceza verdiği kişiler. Aslında, ceza alacakları bir şey de yok, ama biliyorsunuz siyasiler üzerinde şimdiye kadar çok büyük bir zulüm vardı. Onların hepsi dönecek ve cezaevlerindekiler de hepsi çıkacak. Zaten böyle olmazsa, o zaman süreç doğru gitmiyor demektir.

Çok teşekkür ederim. Son mesajınızı da almak isterim.

Çok memnun oldum. İlk defa Kürtçe bir röportaj yapıyorum. İnşallah halkımız memnun kalır. Bundan sonra daha cesur olacağız. Belki artık röportajlarda ve konuşmalarda kendi dilimizi kullanırız. Size de teşekkür ediyorum, var olun. Televizyonunuzun rolü çok büyük, iyi biliyorum. Hem Kürtler arasında hem de Ortadoğu'da sizi izliyorlar, dinliyorlar. Üzerinize ne düşüyorsa, sizin de yapmanız lazım.

Türkiye'de medya dili kirlendi. Temiz bir dile ihtiyaç var. Sizin de temiz dil kullananlar arasında olduğunuza inanıyoruz. Size başarılar diliyorum. Herkese başarılar diliyorum. İnşallah daha iyi günleri, daha iyi haberleri sizin aracılığınızla halkımıza, Kürdistan halkına vereceğiz. Çalışanlarınıza selamlarımı sunuyorum, halkımıza, Kürdistan Bölgesi halkına selamlarımı sunuyorum.